4
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
1630
Okunma

Göz kapaklarının ağırlığı altına sığınmış burukluğu
Yılgınlığı kadavra…
Gözlerimin gurbetinde bir çocuk
Dağınık bir sabahın eşiğinde
Yaslamış yüreğini yokluğun sinesine
Sesini yağmurla ıslatıyor
Büyütmek için çığlığını gelincik tarlalarda…
Yüzünde akarsu dinginliği
Gözlerinde yıkık şehirlerin gece karası
Pencerede tenha bakıyor yazgı
Bıçaklanmış uykusuzluk şahdamarında
Z/arif dokunuşlarda dün
Karalanmış gülüşünün atlası uçurum sızılardan
Ergen kederler çömelmiş alnının şafağına
Bir ince kaval sesi duyularında
Kendine dönüyor tüm yolların sonunda…
Dersim kokulu kuyulardan ağıtları toplayıp
Her harfin sonuna bir ah düşüyordu…
Bakışlarının salasında
Kan çanağı sükûnet
Kefensiz gömüyor hayallerini
Teyelsiz yanılgıları iplik iplik sökülüyor
Üveyik özlemlerden
Ruhu üşüdükçe içinin yangınından
Rabıtasız gölgeler bin bir off düşürüyor dudak ucuna
Dağlar misali rüzgârla söyleştikçe
Ağzında paslı bir stran ıslığa dönüşüyor
-Ki uçurumlar seriyor içime dokunaklı nefesi-
Yalan dolan yoktu bakışlarında
İyileşen yaraları da
Evcil hüzünlerden lehçe düştükçe zamana
Yetim kalıyor cümlesi
Virgülsüz noktasız kederine
Suskunun sultasında sevinçlerinin izini sürdükçe
Kimliksiz çözülüyor biçareliği…
Gülebilseydi keşke!
Yanağında gamzesi vardı…