2
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1940
Okunma

Eskiden ben ne güzel, neşeli bir çocuktum,
Ne zaman ki büyüdüm derdim, sıkıntım arttı.
Günaşırı yağmurda ıslanmaz bir gocuktum;
Şimdi ise geceler gündüzleri kararttı.
Hep beraber toplanır ceylan köye giderdik,
Bizler yoksulduk amma gözlerimiz mutluydu.
Büyümeye daha var, ah zaman geçmez derdik;
Bizim köy ki ferhadın dağı yaran yoluydu.
Hem şımarık, avare; hem de üzgün, figandım,
Çocukluğum yapmayı bilmez kaleler kumdan.
Gençlik denen ağacı gün geçtikçe tırmandım;
Umutlar da kayboldu, giden gitti ufkumdan.
Dudağında hüzzamın sonsuzluk bestesini,
Hissettikçe o yana bir bu yana savruldun.
Ağla gençliğim ağla, kim duyar ki sesini;
Çocukluğun bağrına taht misali kuruldun.
Çocukluğum, aşikar gölge boyu nezdinde,
Çocukluğum, meğerse bağrı yanık şairmiş.
Çocukluğum, ülkeler, diyar diyar gezdin de;
Çocukluğum, sancına tek teselli şiirmiş.
Her kalıba can veren sanatçı nispetinde,
Çamura şekil verip, oymak oymak işlerdim.
Köyün güzelliğini gün batımı vaktinde;
Ay tepesine çıkıp doyumsuzca izlerdim.
Artık köy kokusunu şehirlerde ararım,
Her sabah açan gül –ki bugün açmadan soldu,
Elde kalan geçmişin hayalini kurarım;
Şimdi her şey değişti sözler tutulmaz oldu.
Gün görmemiş ömrüme tüttürürken nargile,
Halaylar dağlar başı kurulurdu düğünler,
Çırpınsan da, gülsen de; ağlasan da nafile;
Boşa bekleme Fâruk; geri gelmez o günler...
5.0
100% (1)