2
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
855
Okunma
zamanı sileriz, ölüme beş kala
söğüt dallarına asılan yarasaların kan kokusuna gelişini izleriz
dolunayın çıkışını ve kurt adamın hışımla koşarak dağın tepesinde ki ulumasıyla
zambak gibi açılarak annemin sardığı çilenin kollarımdan kayıp gidişine nasıl da
tanık kaldıysam
zamanı sileriz, ölüme dört kala
sırtımı kuzeye dayayıp
ormanın çoğul kalabalığından tekil yalnızlığına doğru arşınlarken adımlarımı
sabah yıldızına kayan gözlerime dinlence vaat edilirken garip bir düşe ortak ediliyorum
zamanı sileriz, ölüme üç kala
haykırışlarımı erittiğim ateşin etrafında son ev sahipliğimi sunuyorum
yaramaz sincapların ve ürkek sıçrayış sahibi geyiklerin arasında
güneşin ağlayan yüzü oluyorum aklımı parçalayan zifiri karanlığın ortasında
zamanı sileriz, ölüme iki kala
mora çalan göğün hangi ressama ait olduğunu bilmeden
en son göreceğim rengin soğukluğunu gizlerle dolu uçurumdan düşerken bırakıyorum
zamanı sileriz, ölüme bir kala
değişen rüzgarın kokusunu içime çekerken
yanlış harflerin birleşiminden kesilen cümlelerim ve bir türlü doğru basamayan notalarım
hayatın ve sonsuzluğun özel baskısıyla yayınlanan manşetlerde yer alırken
zamanı sileriz, ölüm anı
ve ortalık umulmadık bir biçimde duruluyor
benimle gelmek isteyen kelebeklerin yaralı kanatlarını sarmayı unutmuşum
ağzıma bal çalan arıların göğsüme bastıran karıncaların
aslında cümle mahlukatın huzurunda el yapımı olmayan bedeni
tabiatın anası toprağa emanet etmenin huzurunu yaşamakta güzel..
5.0
100% (1)