4
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1420
Okunma

Lain geceye uyandım
mavi bir limanı yıkayan ellerim oldu
seninle hep aynı bankın üstünde oturup, hayallerimizi anlattığımız saat 19.43’ü hayal ettim.
çok yorgun olduğumdan dolayı
latince isimleriyle manasızlığını itiraf eden farklı iki kutudan birer tane ağrı kesici aldım.
gülmek istedim o anda
gülmenin tükürüklerini ellerinle kapattığın mehtaplı gecelerini aradım karşıda
karşı çok uzaktı, sen de daha uzak sevgilim.
sonra aynı masala dilbeste olmuş gençlerin yüzlerine baktım
onlarda bana baktı
gülüştük hepsiyle, az kalsın sevişecektik de!
başımın ağrısını kestiğini zannettiğim İzmir çıkışlı tütüne sarmalandım
vakit geç olmuştu
hiçbir şey de yapmamıştım yine
saatin içinde akreple yelkovanı izledim
yetmedi, televizyonu açtım
saat başı haberlerden ölümler bekledim, ölenlerin isimlerini merak ettim
yok, çıkmadı; yine yoktun, orada da yoktun.
gittiğin öyle koymuştu ki içime
hani bizans yıkılırken bu kadar oturmamıştı göbekli aziz papanın yüreğine
sonra ne yaptım biliyor musun?
nereden bileceksin ki!
resmini elime aldım, korkma kötü bir şey yapmadım, sadece elime aldım resmini
hani ilk kez elinden tuttuğum pazar günü eskiçarsının çıkışı vardı ya
donup kalmıştık ikimiz de...
eğer polis memuru genç Necdet gelmeseydi, dokunmasaydı bana
öyle donup kalacaktık yıllarca.
ama dokundu ve çözdü bizi
sen utandın
hatta ağlayacaksın zannettim
bilemedim.
meğer sen de sevecekmişsin ki
tamı tamına 2 yıl 7 ay 19 gün 5 saat 11 dakika ve de yüreğimi tuttuğum 33 saniye
beraber olduk şehir dışı parklarda, cafelerde, ıssız piknik köşelerinde...
ama şimdi yoksun
kahrolsun
içim dışım hep militan yetiştiriyor ayrılığından yana
senin yalnızlık dediğin siyah göz kaleminle
ve de saçlarınla
hani yastığının üzerinde kalan simsiyah kıvrılan yılan figüründeki saçlarınla;
ah can, ah can, bahtıma mı yanayım, nerede yakılayım, kime söyleyeyim?
ne zaman biter bu isyan,
yetmez mi artık noksan kalışlarımda ki aşka nisyan;
ne var elimde, hepsi sızmadı mı inan?
kendi terini yalayan bir hayvan oldum bugünlerde
kendi tükürüğünde ferahlayan
belki biraz susadığı için havlayan
dost olduğum jilet izlerime aşina banyoda ki paslı küvete.
biliyor musun o da seni özlüyor
o da sana hala aşık, senin yokluğunda hep dökülüyor
hani sen orada oturuyordun, tam orada, tam karşıda, tam şurada, tam tamına
kalçaların şurada
yok yok şurada
ya da şurada
ne fark eder ki aslında yoksun artık
ne orada ne burada...
şiir filan da yazmayayım dedim küvetin içinde
olmadı be!
hakkımı alma ki
iyi yazıyorum parmak uçlarımla kanıma buladığım şiirlerimi banyo fayansına
geçen ay yazdığım şiir hala çamaşır makinesinin arkasında ki fayanslarda
temizleyen de yok
öylece kalırlar galiba.
cife, vime de ne lüzum?
tursil almak için artık pet şişe de biriktirmiyorum
ne gereği var ki!
artık sarı lekeler için bir başka su kullanıyorum
bir başka…
kanlarımla,
aslında kanlarına yazıverdiğim mısralardan sonra
tüm kirleri yıkamak için yeteri kadar ağlıyorum galiba.
yine pencere önünde güvercinler sıçıvermiş
şampuanın kapağı açık kalmış
banyo terliği yatak odamda
bıçaklar, tornavidalar yatağımın tam ortasında
bir de jiletler...
bana ağlatmayı öğretmek için sevdiğini söyleseydin
sanırım ölmek için ilk gönüllün ben olurdum, diye
söylemem gerektiğini de hatırlatmalıydın
kapıyı öylece çekip gitmeden önce.
ece...
5.0
100% (4)