4
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1466
Okunma

hayatın en can alıcı yeri işte
sen , ben ve hayat
önümüze upuzun serilmiş
kırmızı bir halıda kurbağalar zıplamada
elbette kalemlerimize saygı gereği
cesetlerle örülmüş bir yol
ve ıslanmış bulutlarda kahır yükleri
beyaz güvercinlerin sırtında yükselmede maviliklere
şen kahkahaları çınlatırken gönülleri
kartallar yükseklerde avını arar
keskindir gözleri
neşe-i muhabbettir bu
ağır tonajlı bir gemi
kalkmış limandan ki
seyrüseferi mutluluklardan yana
istimini almış sağdan soldan
her nereden ne bulduysa
en çok da mutlu umutlu yarınlardan
makine dairesinde aşağı kattaki tipler yine emre amade
mümkün olanın en güzeliyle çalışmakta
en güzeli yakalayacaklar her nasılsa
güç makinelerde oysa
yakıt önemli tabi
mutluluklar daim olmalı
bu etkin sömürücü bireylerde düzenin yakıtları nedir ki
şen gülüşlerde gizli sömürü artıkları
ruhsuz günahsız imgeler
kalp gözüyle bakan ama
göremeyen özünü sözünün menzilinden habersiz
kör bir şairin isyanı
anlamayamamak suç değildi oysa hiç birini
anadilimden ürktüm bir an
öğretsin bari birileri ana dilimizi bizlere
tekrardan ezberleyelim divan edebiyatını
divanlarda sürünürken yaz tatili
imgelerin ortasında
aramadığımız yer mi kaldı
anlam neydi
anlatılan neydi
kimin eli kimin cebindeydi
kimler kimleri mutlu etmişti kalemin ustalığında
divan ( huzur - makam) edebiyatı
ya da cahil deyimiyle saray edebiyatının
divanlarda ehlikeyif dolduruşlarında tetikleri
nice ağdalar yapılır ağdalı dillerle
kese kese altınlar yağdırılırdı üstlerine
en çok arapça, farsça, ibranice kelimeyi bulup buluşturup
şiire dizi diziveren becerikli ustalara
bilmek isterdi çocuklar
halk edebiyatı diye bir şey varmıydı
halkın konuşabildiği, anlayabildiği dilde şiir yazan
halk aşıkları
halk ozanları da neyin nesiydi
yokmuydu bunların yatacak bir yerleri
bir divanda mesela
salına salına gezinir
sık sık gerinir ortalıkta bir yılan
ürkütücü bir hali yok aslında birbirimizden farkımız
sokana değil sokulana bak demiş üstadımız
halk deyince anlaşılan saray değildi o zamanlar
şimdi saraylı olmuş halkımız
tebrikler dillerine,
kalemlerine de
ben kimin yazdığını nasıl okuyup anlayacağım
halk değilsem ben neydim
ya da ne oldum sayenizde
hangi hayatın imgesiydi bu bastığım
ne ayak var nede el artık
her şey yalanmıydı söyle
sen bizi severdin bir zamanlar
gizlemezdin asıl maksadını
suret-i insandın dilin söyler yüreğin bakardı
ama bizler seni yine anlayamazdık
o zamanlar
en keskininden görürdü gözlerin
kasap vitrininde en göz alıcı parçalar hep sana zimmetliydi
bizim bakmamız bile yasaktı
sıra sıra o canım ciğerlere
hep sen kurardın hayalleri
biz can derdinde sıcak bir ekmeğin buğusuna odaklıklı
mutlu hayaller kurardık oysa
uzak itilmişlerde gözlerimiz kapalı
bizde halk edebiyatıydı anlaşılır olan hayat
sende divan edebiyatı gelişmişti heyhat
hangi hayat bu söylermisin bana
yaşadığım her neyse
bumudur kastın
yoksa kırmızı halıda kurbağalara mı daldın
cesetler dizi dizi yol olmuş önümüzde
saygı duruşuna mı geçmişler kanlı ellerimize
bol imgeli çorba isterim bunca kederden sonra
flu bir anlatımı
soyut bir gözlemi
biraz soğanı özledim işte
mercimeğin kokusunda
imgeli bir yaz çorbası yaptım kendime
hem hayatın
hem şiirin
hem de imgelerin zührevi hastalıklarında
şifa niyetine …
Mert YİĞİTCAN
11 temmuz 2011
küçüksu / istanbul
5.0
100% (4)