10
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
2541
Okunma

Penceremin ıssızlığında cama kenetli gözlerim.
Dışarıda hazan var, alabildiğine hazin.
Hüzünlü bir güz sabahında, ıslattığım camın gerisinde,
Yine her zamanki yerimde, sessiz gemimdeyim.
Sarılar raks ediyor rüzgârın nağmeleriyle.
Düşerken ağır ağır, gömmekte umutları kara toprağa…
Savrulan, kavrulan yaprakların çürümeleri
Ve derinden gelen hüzün sesleri…
Biliyorum; kış gelecek az zaman sonra,
Solan yaprakları katledecek bağrında.
Hazan savurmaya başladı bile beni,
Artık her şey uzakta…
Bugün sarı olmalı günüm,
İsimler sarıyla başlamalı,
Şiirini yazmalıyım sararmış duygularımın.
Yeşil umutlar gelmeli bana hazan rüzgârından,
Kaynaşmalı, sonbahar yeşili olmalı yeniden her şey
Ve akasyalar da sarı…
Şiirler, yarı yolda bırakmamalı teleferiği,
Göstermemeli uçurumu.
O’nun iyilik haberini vermeli bana dostlarım.
Köprü olmalı bana ve çürümüş ruhuma.
Hani ya dostlarım?
Geyik muhabbetlerinin boynuzlarında,
Şamataların geceyi yırtan çan seslerinde mi?
Nerdeler?
Ne güvenirsin dostlarına?
Bilmez misin ki,
Artık dostluklar, ismin sonlarına güzel bir ek.
Kolaylanmış kankalıklarsa,
Eskilerin değerine ne de hoş örnek…
Ah ben ah! Hatanı kabul etsene…
Etmez misin? Haydi, öyle ise şarkını dinle.
“Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok!”
Eline ne geçtiyse?