0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2819
Okunma

Zemheride doğmuşum
Kış ortasında
Yazının bilinmediği
Tarihin başlamadığı çağlarda
Ölüm tarihim henüz belli değil
Ama saatini yazacağım
Artık yok öyle ilk kar, ilk cemre tarihleri
Her şeyin günü, saati belli olacak
Eskidendi o tarihler
Babam koyunlar kuzularken sıtmaya yakalanmış
Ninem son cemrede Zatürreeden aramızdan ayrılmış
Ben doğmadan önce
Nişanımız harman zamanıydı
Düğünümüz sonraki harmanda
Bu yıl mevsim iyi geçerse borçlarımızı öderiz
Soğuk vurmazsa mahsulü
Yüzümüz güler
Bilinmezdi eskiden ne Rumi ne Miladi takvimler
İbadetlerimiz hicri takvimlere ayarlı
Tarih harman zamanıyla başlardı
Hani o son karın yağdığı
Komşunun komşuya üç gün gidemediği karakış...
Benim için yeni bir tarihti
Yeni bir çağ
Yeniçağ
Tarih kitaplarından kalma
Annemi hastaneye götürdüklerinde üç yaşındaydım
Otuzlu yıllardan kalma et kamyonetiyle…
Yolumuzu köy yolları açardı
Kış aylarında hastaneye ulaşmak hayalden öte naçardı…
At arabalarımız, aşamazdı yüce dağlarımızı
Azgın derelerimiz aman dinlemez
Geçit vermezlerdi
Boğazımız kuru lokmaya hasret
Kurak mevsimlerde…
Yıllarımız kıtlıkla geçti
Beslenme çantam
İçinde
Otlu ekmek
Küflü peynir
Çürümüş zeytin tanelerinden ibaret
Yaralı omuzlarımda taşıdığım heybemin
Ön cebinde tuz, arkada ekmek
Tuz bana, ekmek başkalarına yakın olmalı
Kanayan yaralarıma basmak
Çillenen ümitlerimi korumak için…
Heybemin püskülleri
Son aksesuarları;
Tüp kuyrukları
Çay kuyrukları
Yağ kuyrukları
Ve
Marşal yardımları (Marshall)
Süt tozuyla beslenme çağları
Uluslar arası para fonu…
Köy yollarımızın açıldığı eskidendi
Eskidendi yemen türkülerini söylediğimiz yıllar
Artık ne zemheri tanırız, ne de karakış
Nicedir terk etti yuvayı baykuş...
Yemen türkülerini muş türküleri izlerdi
O heceler ki ne ağıtlar ne duygular gizlerdi
Burası muştur yolu yokuştur
Tüm bunlar ağır geliyor artık
Nameler balık pazarı
Kasap dükkânı
Deniz kenarı
‘Neremi neremi
Bandıra bandıra ye beni’
Sahildeyim
Tatildeyim…
Haçce nine oğlunu yetmiş dörtte verdi vatana
Beşparmak dağlarında
Ağustos sıcağında
Henüz döver-biçer’i tanımamıştık
Traktörler girmemişti yol vermez dağlarımıza
Orakla ekin biçerdik
Ama olsun,
Son şehidimiz Âlinin ölüm tarihini biliyorduk
Yetmiş dört Kıbrıs savaşı
Ağustos ayı
Bu tarih çok sonraydı
İnsanlığın çağ atlama tarihinden
Yetmişli yıllardan önce başlayan
Amerika’nın uzay serüveninden
Aya gidiyorlardı
Allah’ın dünyasını karıştıran insanlar yere sığamamışlar
Gökyüzünü de karıştıracaklardı
Azmışlardı...
Bu musibetlerin hepsi “şeytan Kutusu”ndan çıkıyordu
Koca koca insanların
Küçük bir kutudan gelen sesleri söylüyordu bunları
Birde Alaman gâvurundan gelen diğer kutular vardı ki
Onlarda başka bir alem
Önünde küçük bir cam
Arkasında;
Pantolon paçasından bakan bir adam
Bir şeyler yapıyordu
Eline vermek için fotoğrafını…
Sen, seni taşıyordun avuçlarında
Ve
Seni sana anlatan ses kutuları,
Ta elin memleketlerinden birini dinliyordun
Şuracıkta.
Şaklabanlıklarını
Gülüşünü
Ağlayışını...
Sanki yanında da göremiyorsun.
Bunlar ahir-zaman alametlerinden olsa gerek
Yok, dünyanın sonu geldi besbelli
Bu el icatları harman zamanını bilmiyor
Nerden bilecek...
Sevinçlerimizi harman zamanına saklardık
Hüzünlerimizi de
Kolaydı yaşamak.
Yıldızlarla güler
Mevsimlerle sevinirdik
Ankara uzaktı
Gelen haberler daha da uzak
Orada bizi yöneten büyükler vardı
Büyük insanlar...
Ara sıra gelip yollarımızı yapacağını
Hastalarımıza şifalar dağıtacağını söyleyen
Büyüklerimiz...
Merak ederdim büyüklerimizi
O büyük insanları
Hani emeklerine karşı fazla bir şey istemezlerdi de
Bir reyden başka
Neyse
Ne işe yararsa
Ne menem şeyse anlamazdım
Karşılığında çok şeyler vâdetmeye değer miydi?!..
Dedem reyini haram ettiğinde
Kızmıştım doğrusu
Sanki çok şey vermişti
Ekmek değil su değil
Sahi ne ki?!..
Ne vardı haram edecek
Boğazlarına bir lokma mı büyüklerimizin?!..
Bütün bu olup bitenleri
Merak etmişimdir
Bir reyin haramı mı olurmuş?!..
Sonradan öğrendim
Büyüklerimizin para aldıklarını
Bir zaman da
Bu parayı nerden aldıklarını
Niçin aldıklarını meraklandım…
Bizde para verirdik güdük Ali’ye
Ama o bize ekin biçer
Odun getirir
Çalışır terlerdi.
Büyüklerimiz yapacağız der yapmazlar
Vaat eder vaatlerine uymazlardı
Bunlar için mi para alıyorlardı?!..
Fena halde bozulurdum bu haksızlığa
Lafın da karşılığı varmış?!...
Sonra bizim de yolumuz düştü büyüklerin
Büyük evlerde oturan
Büyük arabalarla cakalar satan
Türk;
Öğün, çalış diyen
Çalışkan büyüklerimizin
Geleceğimizi düşündükleri
Ellerine
Onlar ki;
Küçükten öğrettiler
İlkem:
Büyüklerimi saymak
Küçüklerimi sevmektir
Varlığımız Türk varlığına armağan olsun
Şimdi biraz daha açmalıyız bu andı
İlkem:
Büyüklerimi saymak
Büyüklerim tarafından sayılmaktır!...
Varlığımız:
Büyüklerimizin varlığına armağan olsun
Sarmadı çetrefilli büyüklerin dünyası
Köyüme döneceğim
Büyüklerime selam olsun
Koca koca laflarına da
Global dünyaları
Yeni devlet düzenleri
Liberal demokrasileri
Kamu iktisadi teşekkülleri
Ulusal çıkarlarımız
Uluslararası yardım kuruluşları
Of…
Sığmadı küçük dünyama
Sığdıramadım...
Haydi gel
Kavuşalım
Buluşalım
Koklaşalım sevgilim
Gün değmemiş zülüflerinde
Tarihe inat
Harman zamanı
Abdurrahim KÜÇÜK