9
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
1890
Okunma

Ah yüreğimin kırbacı….
“bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm”
Düşlerinden uyandı dağ başı kırmızısı
Giyinip halesini gülüşüne
Çelimsiz umutlar edindi
Koca kentin kurt kapanına sürgün adımlarıyla…
Bir yeminin açlığı midesinde çığlıklar koparsa da
Tesellisiydi ete kemiğe bürünen kavramların
Mumdan getirileri….
Hiçbir boy aynasında görmeden endamını
Mesihlerin dilinden gece karsı ağrılar içecekti
Gülüşünü kaybedecekti yirmili yaşının derinliğinde
Ökseye tutulup akıl yerinden cılız kanatları
Yaraları harmanlayacaktı bir gurup türkü vakti….
Ayrılık
Kerpiçten duvar örse de hayallerine
Köz köz hasreti daim tetikte
Yoksulluğun üstüne…
Kör duvarlarda küçülürken gölgesi
Dengbejlerin ağıdı demlenir
Akışkan bir ırmak gibi gözyaşlarında…
Koca kalabalıklar içine
Anahtar deliğinden bakar gibi bakar yalnızlığına
Üç beş adım adımlar alnındaki öfkesi
Sırtında hasır küfe
Ham/al düşünceleri
Vitrinler önünde sustu gülücükleri…
Heves edip yoldaşlarına
Nasırlaşmış hüznünü atmak ister denizin mavisine
Bilmez eren birazdan cenazesini izleyecek
O mağrur düş/üş/leri
Yosun bağlayacak gözlerinin derini
Kırık hevesleri toprağa bulanacak
Eren yirmi üçünde
Herkesin boğulduğu bir şehirde
Mevsimsiz bir ağıtla
Yüreği deniz mavisinde ebediyen susacak…
Eti denize yem
Ruhu dehlize
Uğurlar ola yaşam hanesinden silinen dünya
Omuzunda cennet gözlü martılar sana yaren
Hoşça kal körpe fidan
Hoşça kal Eren’lerin diyarına gülüşlerin asılsın
Bırak yaşamın ezberi bizlere kalsın….
Kavgaysa
Gözleri ışık kümesi çocukların alnında…