0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1105
Okunma

İnce bir kadının burukluğunu yaşadıkça
dinlediğim o şarkının esrik ritimlerinde
bir pazar gününe yakın güneşin kavruk rengine dolanan
sensizlik acısını en iyi bilenlerdenim
Bana sormalısın...
hasretliğin gözlerine ne denli denk düştüğünü
sığınaksız limanlarımda payidar
ortasından kesilmiş bir telefon sesinden sonra
ağlaya ağlaya hiçde utanmadan
Bana sormalısın...
rezil rüsva olmuşluğumun sana yakışmadığını
bil ki mahçubum
af eyle bilki suçsuzum
duvarlar kadar ıssız dünyevi sevinçlerim var
adın yok,
fikrim kayıp
bambaşka şehirlerin sokaklarına kazıdıkça intihar suretini
çıkarsız sevdalar bilelemişim sana tan yeri şafaklarında
attığım adımın şüpheli çocukları kadar
Bana sormalısın ...
açlıkla kaç gece sınandığımı
kuru soğan ve zemheri akşamlar üstüne ettiğim yeminimi
gün doğar ,gün batar illa ki
sığınırım uçurumlarına ansızın
ellerimi tut yoksa düşeceğim
bir mızrak gibi çakılarak parçalanırsa sesim
Bana sormalısın...
zihnimin kalanındaki mecnun’u
karabelaysa eğer üstüm çullanan Leylanın gözyaşları
şimdi kurudu her yer, nefesinin kıtlığındayım
biraz su, biraz aşk yeter
bana sormalısın
suskunluğunda nasılda çırpınarak çürüdüğümü
İBRAHİM YALÇIN
22.05.2011 İstAnBuL/ Pendik