Bir gün gelir de anlarsan beni,
Biliyorum ki fazla uzak değil
O gün geliyor biz istemesekte
Bir gün gelir de anlarsan beni,
Gözyaşlarını silip,hayata gülümsedikçe
Göreceksin,hayat böyle de güzel
Bir gün gelirde anlarsın beni,
Simsiyah gözlerin silahım olduğunda
Elvada diyecek bir sevgim olmasada
Ve o gün bir gün gelecek sevgilim
Anladığını anladığım an,gideceğim
Ağlamayacaksın,güleceksin dünyaya
Sevmeyi artık sevebileceksin rahatça.
O gün gelecek
Sen beni anladığında
Yorganın toprak olduğunda
Ben döneceğim sokaklarıma.
Elimde bir cigara;
Ve tek başıma...
...
Yılmaz Odabaşından..
“Şiir ve gerçeklik?”
"Picasso, ‘Sanat, gerçek değildir, bize hakikati anlamayı öğreten bir
yalandır’ diyordu. Yine yanılmıyorsam Ritsos, ‘Gerçek, sanatta salt yaşanan değil, düşlenendir de’ diyordu. Bu cümleleri düşünürken evimdeki akvaryuma bakıyordum ve önümdeki bir kâğıda şöyle not düş müştüm.(Bu notu, bir şiir kitabımın son sayfasına almıştım.) Şöyle diyordum:“Bir akvaryumu yazmak, akvaryumda yaşamaktan kolaydır; bu yüzden her dize biraz eksik, her şiir biraz
yalandır...” Zira, aslolan hayattır!
Şiirde gerçekçilik direkt, somut değil, soyutlamalarla, imgelerle sindirilmelidir. Yoksa yazdığımız parti bildirisi ya da gazete haberi olur. Edebiyat, yalnız esinlenen değil, esinleten de olmak zorundaysa eğer, şair, yalnız gerçekliğin somut evrenine değil, düşlerinin imgelem denizinde, ütopyalarına gezinebilmeli, fakat şiirinin harcından yine de gerçekliği kovmadan şiirinin yapısını, çatısını kurmalıdır.
Özetle şiir, somut gerçekliği imgesel bir mecrada estetize etmeli ve bu gerçekliğe şiiri şiir yapan asıl faktörlerle- imge, ritm, sözdizimi, metafor vb. ile tamamlamalıdır.Çünkü gerçek, tek başına şiiir değildir, ama şiir, gerçeğe de sataşan, onu estetize eden bir söz sanatıdır.