’Sana yağmur diyorum ıslaklığım bundan.
Yağ da ıslanalım,
ama uslanmayalım,
uslanmayalım!’
/neden seni düşündüğümde içimde bir yerler sızlıyor sanki
yol uzun, biraz çığlıklarca susup gideceğim/
yüksek doz da ‘sen lazımsın’
sevgi-li dedi
‘düş-sen’ bu kadar güzel/gerçek olamazdın içimde
ben seni kendi ellerimle yeşerttim bir-ken-dime
geldim dedin gelmediğin halde
gittiğini belli etmeyecek kadar kaldın gelmemelerinde
ben sana, ben sana, neler neler…
ah bir bilsen !
beynime dolanıyor ’al yazması’
gecenin
görmüyorsun!
karanlık kirler kol geziyor şehrin sokaklarında
yoksun!
bu kadar kesin ve derin sensiz eksikliğim
bilmiyorsun!
kendi çöplüğünde öten yobaz, hoyrat aksiliğim
ve hırçın asiliğim böyle emin
böyle tutarsız
kesik cümleler yaralı iniltiler bırakırken
ahh yine yoksun !
/hiç uyumaz mı içindeki o şaşkın sevgi-siz güruh
ukala cümlelerin sahibi sevgili ruh!/
dolanırken ruhunun yörüngesinde
bilmem kaç kere
döne döne ey
aşk!
bombalar yağıyor içime
acımasız
özlemler delice kanat çırpıyor
yakıyor, yıkıyor hücrelerimi 365 kere!
ben ne
zaman niyetlensem sevince
aşk çarpıyor ‘yüzüne heveslenince’
hüzne bulanmışlığım ve ‘geç kalmışlığım’
yabancı, gaddar bir şamar iniyor!
’yasak diyor, yasak!’
kendine gel
kadın!
kendine gel…
bırak artık bu yapboz aşk’ı
toprağa göm med-cezir artığını
ve topla!
aşktan kalma dağınıklığını
fulya/nisan2011