‘ben ne zaman sevsem
kentin soğuk limanlarından göç eden kuşlar gibi acılarımı terk ediyorum.
başka bir mevsim oluyorum bazen ve hüznümü bırakıyorum hiç gözyaşı değmemiş yalnız gecelere..’
özgür öztürk
ben ne
zaman sevsem
hiç görmediğim bahar
çiçekleri çoğalıyor içimde
günahlarıma kefaret kıvamında bir yangın başlıyor
ben ne
zaman sevsem
bir kız çocuğu gibi ağlıyorum korktuğumda karanlık insanlardan
kalbim titriyor suç işlemiş gibi
ve ne ceza verirlerse razı pişmanlığımla
ben ne
zaman sevsem
ölümlerden
ölüm beğeniyor
sevgi(li)m
kördüğüm oluyor bütün düğümlerim ve yine bilmediğim dil’ler
ben ne
zaman sevsem
ezdikçe eziyorum ümitsizliğimi
daha neler neler var çiğnediğim bir bilseniz
‘umudunuz varsa acınızı sevin’
ben ne
zaman sevsem
bir hükümlü gibi asıyorum kendimi
geceyi avuçluyorum örneğin
ceplerim mahşer yeri
ben ne
zaman sevsem
hüzünden bozma
aşk tozları kaçıyor gözüme
günebakanların okları saplanırmışcasına derime
aşktan vurgun yemiş insanlar geziniyor içimde
ölüler,cesetler ve
aşk gazileri
batıyor, batıyor, batıyor, çok canım yanıyor!
o ne
zaman sevse
yetmiyor edebiyat
salaş bir yol üstü lokantası gibi
dağınık ve hariçten gazel okuyor gözleri
biz ne
zaman sevsek
serseri buhranlara ve depresif/şizofren düşüşlere
öldürüyoruz kendimizi çarpa çarpa tutulmalarımıza
en az yaşamak kadar sancılı ve
ölüm kadar hafif bir
sevdaya teslim oluyoruz
biz ne
zaman sevsek
ipotek edilmiş duygularımıza siper oluyoruz
duymuyor ‘
aşkımızın kederini’
dünya!
kumdan kalelerimiz yokluklarla yok oluyor
ne
zaman sevsek
özlem tutkulu bir bağımlılık yapıyor
acı acımıyor artık ekşimiş dilimizde
vurgun yemiş
hasret çığlıklarıyla
kavruluyor!
ve ne
zaman sevsek bilmiyoruz okyanusun bu kadar derin olduğunu
her defasında boğuyoruz birbirimizi kurtulmaya çalışırken batırarak suya
leş kokulu bir hayat için..
fulya/mart2011