4
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2511
Okunma

Nedir bu dünyaya haykırdığın boş vaatlerin sebebi ey rüzgâr?
Sen ki tozu dumana savurup yağmuru boş hayallere esir edensin
Üflesen Sur’a ezilecek içim.
Ah bu kaygısız cümle sonu yargılarım, benle başlayıp benle bitiriyorum seni.
Gün yarının ayaklarına dolanırken
İçim geleceğin öznesine adın gibi düşüyor
Ki toprağa düşen her cemre kırgındı bana
Sana düşse düş-se bir iklim kadar kırılgan, sancılı yetim çocuklar kalıyor.
…
Bıraktığın fon müziklerinin ardına kırılgan bir şiir bile düşmüyor
Sigara desen eskisi gibi iç acıtmıyor
Yoklukla yanıp suskun bir yangınla küle dönüyor
Üfledikçe zehrini kentin yozlaşmış sokaklarına
İnce sızılı bir ah kalıyor yarına
Yarınsa yetim bir çocuğun önsözünde sahipsizliğe bel kırıyor.
Kısacası yoklukla demleniyor içim
Kalan can kırıklarını miras bırakıyor kentin sisli kanayan dudaklarına.
Yarası çürüyen bir iz kalıyor Lâ.
O ki cennetin ırmaklarını cehennemin hârına bağışlayan ağrı gibi sessiz
Sedasıyla mahremiyetimi küle çeviriyor
Her sabaha mucizeyle uyanıp
Geceyi küfürle kapatıyorum.
Neydi ayrık yazıların cehaleti ki
Sedef yüzlü çocukların ölümleri kalkıyor sokağımızdan.
Ya Râb
Nedir bu Âdemoğlunun anlamsız hürriyeti ki, teslim oluşlar anlamlı bir kargaşaya dönüşüyor.
5.0
100% (7)