4
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1007
Okunma

Bir vahiy iner gibi, indi bu aşk kalbime
Ânîden titriyorum ve bedenim de bitkin
Gördüğüm bütün herşey, gidiyor garibime
Son hâlim, haziranda, dolu yemiş bir ekin
Gelincikler açmışken, senin al yanağında
Dudağın patlamaya, hazır gül tomurcuğu
Bülbüllerin şakırken, demin gönül bağında
Vahşi gamlar yiyordu, bu kimsesiz çocuğu
Seni hiç unutamam, âfakta ve enfüste
Dünya gibi dönerim, etrafında güneşim!
Seni ciğerlerime, çektim her teneffüste
Adınla harlanıyor, yanan bu aşk ateşim
Yüzün gözümde dondu ve aklımda çivili
Gözyaşımla silerim, o nûrdan çerçeveni
Monaliza gibisin, içimde ey sevgili!
Hiç bitmesin ne olur! bu aşkın serüveni
Benimle gelir misin, gizli gönül bahçeme?
Gel de gör gözlerinle, ne kalmıştır geride?
Aşkın âteşi düştü, bastığın herbir çime
Kupkuru bir bâğ kaldı, bu bülbül-ü ferîde
Anlatsam sensizliği, sığar mı ki lehçeme?
Kelimeler çâresiz, cümleler lâl kesilmiş
Sukutsa ,,İşte düştün!’’ diyor kanlı pençeme
Yalnızlıkta hayâlin, bir kovan bal kesilmiş
Soner Çağatay 10 Aralık 2010 / Wuppertal
Kelimeler:
âfak ve enfüs: İç ve dış âlem
teneffüs: hava alıp vermek
ferîd: tek, yegane, benzersiz, eşi olmayan
5.0
100% (3)