4
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1370
Okunma
şiiristan’da mı doğdun be adam
bu sözcükler ne böyle
-telli duvaklı gelinler gibi-
oynuyor sınır boylarında
yüreği artı sonsuz yurdumun
meriç’ten esen yelle sarmaşdolaşsın
tunca’ya dalıp çıkmış ay ışığıyla
yürek yürek göze göze ezgi ezgi işlemişsin
hasretle kavuşmayı aynı potada harmanlayıp
estetik inceliğini sevdamızın
mermerin "târih"le sevişmesini
selimiye’sinde koca sinan’ın
öyle ne görkemli belirlemişsin
bir dağ-başı olsa olsa böyle soluklanır dizelerde
gökyüzü de büyük yorgunluğundan böyle arınır
karı, koca demeden
gencecik, yaşlı demeden
demeden aç ve açık
-kıpkırmızı güldesteden suya vuran sancıya-
böyle koşarlar
ırzına geçilmiş ne kadar güzelliğimiz varsa
ne kadar ters-yüz edilmiş sevdamız varsa
ne kadar ömrümüz varsa yağmalanmış
ne kadar ölümüz
irdelemişsin
bir sis çanı mı desem sana
bir barış dalgıcı mı
ilkçağ’lardan ve sonçağ’dan geçen ey
simya’nın ve buğdayın sezgisinden geçen ey
şiirlerini okurken düşündüm de:
aşklar bile bilgisayarla hesaplanıyor
şu paranoyak yerkürede
t cetveliyle çiziliyor gülüşler
herkesin plastikten bir tanrısı var
çağcıl uygarlık dedikleri zulüm makinesine karşı
iyi ki ilmek ilmek varlığımdasın
buzul eriten sıcaklık gibisin acının bestesinde
sevincin tablosunda beton delen bir çiçek
ah hüzün arkeoloğu
"düşmesin kuşlarımız bir bir
yeşerti kesilmesin otlarda" (x) diye
beynini yüreğinle seviştirmeye devam
yüreğini beyninle
BÜNYAMİN DURALİ
(x): Süreyya Eryaşar’ın iki dizesi.
(*): Karşı, Eylül 1992, Sayı 65
5.0
100% (3)