6
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
2897
Okunma
1
ah bir vahiy gibi inmiştin bana
ben o zaman nerdeydim biliyor musun:
-kül’ün ve geç kızarmış gül’ün ufkunda
kum saatim, sıraselvi sızılı rüyalarım
rüyalarımla yaşıt saçmasapan hâllerim
söyleşiyorduk öyle şaman şairler gibi:
-imkânsız bir sevdanın sırrına kimler vâkıf?
-aktarlar mı, hattatlar mı, müntehirler mi?
böylesi sorularla soyunurken dünyaya
yaralarım dünyaya dökülüyordu
dünya ki yaralarımın müsebbibidir
bana soysal ekinci’den miras bir hırka
yüzüm-gözüm arafat’tan bir sahneydi, bilesin
beceriksiz bir figüran bile değildim
suflörüm yok, gözyaşından çiçeklerdi dekorum
yeşil desem kahırrengi çıkıyordu bahtıma
mahur beste makamında kırıkn aşkmerdiveni
sonrası yarık canlar, sonrası tuz, zambağım
peşpeşe çarpışarak kalbimin ücrasında
ayrı yollarda aynı güllerle yürümek kimlere mahsus
sühreverdi bilir bunu, vazgeçiyorum
bizim edip cansever değinmiştir mutlaka
bir minyatür ustası gizlice sezdirmiştir
mahyasında saklısır bir osmanlı camisinin
bunların hepsinden huşuyla geçiyorum
ben senin vurgun yemişliğini sevdim diyen sesinde
çokçası da bu dizenin rahminde yanıyorum
ah hüzünler kalfası!
bir resul kelâmınca nezih hüsrankâr
hicaptayım solduruldum eksiltildim araf’ta
mahzun sayarlar beni, saysınlar kıvanırım
çocuğum yok, ne’m var ki bu soytarı dünyada
saralı bir aşktan başka ne’m var ki?
bu yüzdendir ihtimal, bu cümledendir
sırf şiirden bir çocuğum olsun isterdim
kar tanesi kıvamında, akkor tadında
o çocuğu sen doğursan gözyaşı hamurundan
meşru sayılır o çocuk, kavuşmasak da!
(): Şiirli Çıkın, Mart 2002, Sayı 23
---
2.
gücüm yetmez: soluğuma vurur, vurulmuş bir ren geyiğinin acısı
mezbeleye dönerim ormanımın ortasında, pastel ölüm halinde
sözünün şahikasından öpsem, sevgilim küser bana
-neden küser bilemem, mutasavvıflar da bilemez-
yemin billâh olsun ki, yığılıverir oracıkta
ve yeşilşah gözlerinden iki damlacık günahsız yaşını
ayaklarına paspas olsam düşürmez sol omzuma
sevgilim mi? kanatlı aşklardan yana duruşuyla tanınır güya
kanaatince: kanat çırparsa aşk, kuşlara dönüşürmüş
o esnada dağılır gidermiş lâcivert keder
rüzgâr ve kum, isyan ve lâv, tarlalardan taşan çavdar
aklını kaçırır ve yetesiye kanarmış sevincinden
bunlarla helâlleşerek giriyorum nâmahrem metrosuna ayrılığın
valizimde: saman kâğıtlarına yazılı ipsiz-sapsız dizeler
galiz küfürlerim de var, nefî’den bozguncu beyitler
sevinsem mi yerinsem mi, kararsız kalıyorum
benliğimde çıbanlar çıkaran hinoğluhin hayatıma
ah sevgilim! yasaklıyım sözünün şahikasını öpmekten
kendinse: bir özgürsün ki aşk’a kanat çırptırmakta
dağılıp gitsin istiyorsun öylece lâcivert keder
aklını kaçırsın, çarpılsın, hiç ikircimsiz
rüzgâr, kum, isyan, lâv, tarlalar taşıran çavdar
-kiraz dalı, düş salıncağı, meşrebince sallanacak gerçi-
öte yandan kan akacak kıyısız mecrasında
mahkeme salonları, müneccimler, cılkı çıkmış evlilikler
kusturacak karşılıksız seven hüzünperest kalpleri
heykellerde kerim devlet, otoriter söylemler
uygun-adım kutsanacak yaldızlanacak
-kiraz dalını, düş salıncağını sevmekle mutlanırım
gel gör ki, diğerlerini nasıl sindireyim mizacıma-
alır başımı giderim bir keman sesi kıvamında
uçurumda açsam ne, nesli tükenmiş çiçeğim!
farkındayım: hızla soluyor rengi hayatın
avam da bilir bunu, işbirlikçi burjuva da
yaprağım mı: yelsizlikten dölsüzlükten köklerim
kurumaya yüz tutmuş birer melâl imgesi
garipsemeyin sakın: cühelâdan biriyim
kavuşmasızlıktan çatlar ömrümün kitabesi
(): Aşk Şiirleri Antolojisi, 2006 / Berfin Bahar, Ocak 2004, Sayı: 71
---
3.
yaş, kemâle çoktan erdi
sorumsuz kalbim!
dayanamazsın öyle eskisi gibi
lâv püskürten aşklara
suçlarının cazibesine katlanamazsın
sen ki: az yıkanmadın zehirli yağmurlarla
vurur seni LEŞistanbul’un en namlı tetikçisi
mafya simsarlarının yağdanlıkları
muktedir ve muhteris şair güruhu
husumetin dikâlâsıyla kırar-geçirir
kendine kardelenleri kandaş bilirsin
ol sebeple sarkarsın kar kuyusuna
kar kuyusunda şakaklarını şevkle ovarsın
şu şiirsiz dünyanın atardamarlarını
alyuvarlarını akyuvarlarını kromozomlarını
aşk’la çakan bir şimşek güdüsüyle yakarsın
yakarsın yakarsın da bakımsız kalbim!
yakılan sen olursun her deneyişte
gümrah-yeşil bir çift göz bıçkılar ömrünü
ömrünün öksüzlüğünü moleküllere
ayrıştırıp ayrıştırıp bombalar gülüşünü
gülüşünse: herkesçe mânâsız zaten
zavallı bir ot gibi titreşir köşesinde
söylemek fazla olur, hatırnaz kalbim!
git git seyreliyorsun
sırtüstü sınandığın sonlanmaz yangılarda (x)
yüzündeki yakışıksız sığıntı: bomboş heves
korkarım ki, hayâsız edecek birgün seni
kavuşmasız kaldın ya
dolandırıldın halklardan
halkların sövgüsünden sındırıldın (x) ya
bu boynum ondan cansız, ondan ıssız bu koynum
sümbülteber kokusuna hasret gidecek belli
flütümle avun sen, pür-enkaz kalbim!
flütüm de sana benzer az-buçuk
çimenlik görür-görmez, başlar iç kanaması
kırılırsa kırılır savrulur bir yerlere
savunmaktan caymaz ama mükemmel ağrını
çarelemeye çıkar vezüv yanardağı’ndan
gözünü kırpmadan dünyayı ateşe vererek
(x): "yangın" değil, "yangı".
(x): "sindirildin" değil, "sındırıldın".
(): Berfin Bahar, Şubat 2005, Sayı: 84
---
4.
aşk’a yenik düşerse dalgın bir adamın sureti
anılardan yorulmuş vesikalık fotoğraflara
münir nurettin selçuk imzalı şarkılara düşerse
kâğıt mendil satıcısı çocukların çalınmış rüyalarına
döviz bürolarının, borsa endekslerinin kararttığı umutlara
allah’la sözleşmesini tek yanlı fesheden birine
düşerse simsiyah bir uçurumun azman uğultusuna
sesle tuzun, tuzla güzün, güzle gözün apansız birleşmesine
ölü babasının aylardır ter kokan sonuncu şapkasına
ipekböceklerinin ihtirasla kirletilmesine düşerse
kalbi bir şiirden kalkıp, aklı da bir şehirden
envayi çeşit acının çaresizliğine kaçarsa
kazma-kürek sesinden ve seslerin ürpertmesinden
kanatılırsa kem talihi:
-niyagara şelâlesi kadar hisli-
n’olursunuz kızmayın, kutup yıldızına yazın şunu:
yaşadıkça besleyecek karşılıksız sevgisini
aşk’a yenik düşen o dalgın adam
ve en cehennemî duygusunun kör öksesinde
-yakasında: "aşkrevan" (x) tek manolya yaprağı
tek kurşunla kan-revan edecek kalbini
(x): Nur Saka
(): Berfin Bahar, Şubat 2005, Sayı: 84 / Çıkın
---
5.
gürlek yeşili acının şafağa değse
kesik kesik gitmese bir akça bulut
dağların kirpikleri üstümü örtse
biliyorum: bütün bunlar avuntu
uçamam ki uçarsam uçurumlar daralır
ben sana kavuşamam
ovalar, nal seslerinden yorulsa
ağız-ağıza yürüse rüzgâr ve yağmur
benim elimde eleğimsağma seninkinde beyaz gül
bizi, nâzım hikmet ran, vera ile karşılasa
biliyorum: bütün bunlar avuntu
uçamam ki uçarsam uçurumlar yarılır
ben sana kavuşamam
göz gözü görmese sevinç çağıltısından
uğursuzluk alıp başını gitse
her kelebek kanadından sayısız şölen çıksa
bir sandalye bir sürahi bir eski gözlük
duygulandırmaya yetse insan soyunu
biliyorum: bütün bunlar avuntu
uçamam ki uçarsam uçurumlar kararır
ben sana kavuşamam
(): Berfin Bahar, Şubat 2005, Sayı: 84
---
6.
gün doğmadan dönerim zambağımın sesine
hünkârlara karşın bilirim çünkü:
-morartılmış çocukluğumun kalıtıdır aşk
usul’sam, uzun’sam, uğurböceğim yoksa
hayatım hakarete maruz kalmışsa
hira dağı gölgesinde hüzünkârım, demektir
bu dünya’ya küslüğümle felâket meşhurum
öte-dünya derseniz: zulmet’e katar beni
mühim değil: mendeburun biriyim
kavuşmasız bırakılmış ŞERistan’lı şairim! (x)
(x): "Şairim!.." dediğime kanmayın! Dünyevî sıfatların hiçbirinden razı değilim: Şairlikten de! Çırılçıplak kalmalıyım. Hakikaten.
---
7.
sulara
mor sulara gömüldüğüm
bilgisi dahilindedir devletlilerin
militerler, hallaç pamuğu gibi atıyor
grameri sakatlanmış cümlelerimi
-himalaya’dan büyük kabahatlerim-
saçımca tırnağımca kadersizliği
canım anam: cefasından doğurmuş beni
tek gecesefası koklayamamış
yaralarını öpmekten, enez oğulcuğunun..
-durali’ye ömrümce binlerce içerlerim-
kimbilir kaç bozgunun emrine âmadeyse
ker(şiir)belâ kalbimdeki platonik aşk
güz’den yaz’ı kollamanın bedeli neyse
bir bir öderim
tasımı-tarağımı, berbat şakalarımı
resmi evrakımın olancasını
maskeli baloların homurtusuna
fırlatır fırlatır çeker giderim
ya anafor! ya firkat!
doludizgin encamımda
bu bilinçten için için eririm
(): Berfin Bahar, Şubat 2005, Sayı: 84)/ Öteki-siz, 2002 / Sözün Büyüsü (derleme)
---
8.
hayat, beni hep usandırdı
şiir, hayatta utandırmadı (x)
---
kalbim, benden davacı ol!
o sünepe sevdaya tutuldum diye
ayıpla beni rezil et dağıt beynimi
kır ağzımı-burnumu, fıtratımı boz!
suçluyum: bir yoksul, yoksulluğundan
bir hırsız, hırsızlığından neden suçluysa
caddeleri taşırınca gençliğin sesi
gençlik, bundan ötürü nasıl suçluysa
bir oğul, ölü babasını unutamazken
bir leylek, bacasına tüneyemezken
bir ırmak, akamazken ne kadar güçlüyse
suçluyum, kalbim, kara talihlim!
kumral rüzgârlara koştum ömrüm boyunca
kumral rüzgârlardan nazik gülüşler devşirdim
şiir yazdım, ağıt yaktım, insan yakmadım
ne insan yakması, sineğe kıymadım
ama bana bakar mısın kıyan kıyana
sahiden suçluyum inanmıyorlar
kalbim seni hep ben darda bıraktım
bir kıymıcık kuş sesinin peşinde giderken
hangi sebeple kimden akarsa aksın
iki damlacık gözyaşı sileyim derken
yarıyollarda kodum seni dikenliklerde
benden davacı ol lütfen kalbim!
yaşamak: belâ birşey, bunu bilmesem neyse
yaşamanın ölmekten bin beter olduğunu
rahmetli babacığım henüz çocukluğumda
hafızama italik harflerle yazmıştı
yazmıştı da n’oldu, ben gene aşk peşinde
sürüte-çürüte ömrümü berhava ettim
-yıkıntılıklar mı? benden sorula!-
o aşklardan bana salt yığınla cüruf kaldı
bu sonuncusundansa ümitvarlığım:
manyakça bir coşkudan kaynaklanmıştı
tam manyakça bir coşkudan inanmışlıktan
-ama zaten hep böyle değil miydim ki-
coşkularla inançlarla sarmaş-dolaş yürürken
yenildim: hem hayata, hem kör-sevdaya
yenildim ey kalbim!
VUSLATSIZ KALDIM!
(x): Bu iki dize, okuruna göre, şiire bağımlı veya bağımsız olarak okunabilir.
(): Berfin Bahar, Şubat 2005, Sayı: 84
5.0
100% (4)