1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1567
Okunma

Onunda ayrıldım ana vatandan
Daha gözlerimde ıslak bellidir
On dördünde çile çektim tarladan
Bugün de anarım yaşım ellidir...
Elim yumak yumak yüzüm hoş imiş
Anlatmış rahmetlik yetmişlik ninem
Boyum bir karışken yanım boş imiş
Daha dün öğrendim sağır emmiden...
Sonra zaman ip çektirdi yakada
Dizlerimde urlar, gönlüm benlidir
Her yarama tutturulmuş yamada
Ürkek nakışlarım hâlâ nemlidir
Yıllar ekmek, yıllar katık önümde
Bin şafak, bin akşam, ağıt bellidir
Emanet urbamın tuzlu gönlünde
Son bahar, ilkbahar, allı tellidir...
Kurumuş çöl müsün, yosun tarla mı?
Bir kalbe bir beyne sıçrayan çamur
Katıksız düş müsün, cıvık hülya mı?
İçimi kaynatıp yoğuran hamur...
Anılar, perdemi incecik delmiş
Canlı cansız terk edince çorağı
Her gonkta Papatya, Nevruz bitermiş
Yoruldu gözlerim görmez ırağı
Göğsüme çaktığım çelik çivinin
Dibinde bahçeler yaprağın dökmüş
Benimle askerden gelen Ahmet’in
Yanındaki öksüz boynunu bükmüş...
Çek sıla, çek anı, sürü, geleyim
Acı poyraz salgın deniz, kara kış
İsimsiz yavuklum gönül dileğim
Boynuma taktığım yaftada nakış
Kündele ayağım yolda kalayım
İhanete bedel olsun kaçtıysa
Kara yazgı seni yere çalayım
Gözlerime pusan, sisse duyguysa...
Sonu gelmez rüyalara dalmışım
Ürkek zamanlarda sahte mevsimde
Kendimi kaybedip sonra bulmuşum
Kırık aynalarda yırtık resimde
Kış geçti, yaz geçti, son bahar geçti
Boynumda takılı yağlı bir ilmek
Beynimi saatler su gibi içti
Ne işe yaradı yıllarca sinmek...
İki gözüm kapım çal da gidelim
Hâlâ beklemekte sevda burağı
Cânânı canıma salda gidelim
Ayaklarım bilmez artık durağı
5.0
100% (1)