6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1572
Okunma
kutsallığını yüksekliğinde bulan
kocaman büyük binalar arasında
eşrefi mahlukat makamından
ufalanarak küçülmüş
yuvarlanarak düşmüş insanlar
süper marketlerin
büyüleyici ışıklı vitrinlerin etkisiyle
tükettikleri yaşamlarından
mabetlerini yitirmiş şehirlerinin
kendilerini bir yabancının soğukluğuyla örten
modern evlerinden
nedense kaçıyor fırsatını bulduğunda
kendine ait serbest zamanlarında
ve çoluk çocuk atıyor kendini kırlara
bembeyaz bulutlarla süslenmiş
selamlıyor gri mavi gökyüzünü turlayan kuşlar
ve binlerce yıldır aldırış etmeden kimseye
rengarenk parıldayan taşlarına
yemyeşil yosunlarına
yosunların arasında cirit atan balıklarına
ite kalka birbirlerini kovalayan yeşil başlı kaplumbağalarına
serinlemek için yuvarlanarak oyun oynayan
fıtratı bozulmamış çocuklara
şarkılarını söyleye söyleye
zamanla beraber
zaman gibi
iki köprünün altından akan
serin sular…
doğadaki ağaçlar
ağaçlardaki yapraklar
yapraklardan süzülen gölge
otlar
otlardaki böcekler
böceklerdeki renler
indirmiş gökkuşağını yere
vıraklayan kurbağalar
yeşilden almış rengini kertenkeleler
sen ve ben
sonra çocuklar
hatırlatıyor bize
ve hatırlatıyor şehrin yabancılaşmış insanına
maskesini yırtarak
sızdırıyor dışarıya
insaniyetini bir an…
sonra
şehirden taşınmış
sağa sola atılmış
boş meşrubat şişeleri
pet şişeler
naylon poşetler
çocuk bezleri
karpuz kavun kabukları
laf taşıyan gazete artıkları
çerez kabukları
sigara izmaritleri
çöpler…çöpler
çöplükleşmiş yaşam akıyor
modern şehirlerimizden
taşınmış lağım suları
armağan doğaya.
güneş batıyor
kararıyor dünya
sirenleri çalıyor fabrikaların
ve zaman bitiyor
sahte yaşamlar sahne alıyor
tekrardan
serbest zamanı biten insan
kendine gelmeden
toparlanma zamanı gelmiş
sızan nur yetmemiş
kendine getirmeye
mabedi yitik şehrin
değerini yitirmiş yüreksiz
yitik insanına
yüzleşmesine izin vermiyor zaman
kendisiyle
insanlığa bürünme yolunda