6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1490
Okunma
sırlarla dolu bir şehirdin
benim için,
sanki yürekte yaşanmış
sonra yerinden koparılmış
ve kaybedilmiş
bir hazine gibi
kaybettiğim
yaradılıştan gelen
bir arayışla aradığım
bir şehirdin…
soracak olursan şimdi
hatırlamıyor ve bilmiyorum
bu şehre nasıl geldiğimi
sanki derin bir uykudan uyanmış
ve hafızamı kaybetmişim
hiç bir şey anımsayamıyorum,
dost olan hiçbir yeri,
bu şehre ait mekanlarda
dolaşırken…
denizlerin neden mavi olmadığını
sonra martıların
neden uçmadığını
gökyüzünde,
insanların neden tebessümle
selamlaşmadığını
birbirlerini gördüklerinde…
ve öcü görmüş gibi
hayretle
neden vuruyorlar
yüzüme gözlerini
bilmiyor ve anlamıyorum…
şehir bana,
ben şehre
yabancıydım
beraber yaşamakla cezalandırılmış
birer mahkumduk birbirimize
ve sevememiştik birbirimizi
doğduğunda bir bebek
bir bebek dünyaya
gözlerini açtığında
neden haykırarak ağladığını
anlıyordum şimdi.
bildik ve tanıdık olmayan
sokaklarında
yürümeye başladığımda,
bende ağlıyordum
yalnızlığın vermiş olduğu korku,
yabancılığın üzerimde yarattığı tedirginlikle
hep tanıdık,
yüzüne aşina olduğum
bir mekan
yada dost arıyordum,
koparıldığım memleketimden
ümit ile...
ağladığım sürece,
EMİN olan beldeni
bulamayacağımı kavrıyordum.
dökülecek göz yaşı
kalmayınca gözlerimde,
kaybedilen mekan için
ağlamayı bıraktım.
ağlamayı bırakınca
yabancısı olduğum şehri
tanıdım.
tanıdım tüm sokaklarını,
caddelerini
ve dokunulmaz olan
kutsal mekanlarını,
tanıdım semtlerini pazarlarını,
insanlarını
ve tanıdım adetlerini,
yasalarını
tanıdıkça ben seni,
tanıdıkça sen beni,
alışıp sevmeye başladık
birbirimizi
toprağa atılmış
bir tohumun
yeşermek için
vermiş olduğu çabanın
ardındaki ümidi,
kaynağından
yeni fışkırmış bir suyun,
sevgilisi olan
henüz yüzünü görmediği,
denize kavuşmak için
hiç durmadan
sadece
kavuşacağı anın vermiş olduğu heyecanı,
ve kavuşma anındaki
ilk el ele tutuşlarını
ilk sarılışı
ve ilk mahsum öpücüğün saadetini
yeni yaradılmış olan güneşin
yüreğindeki ateşin
kendisine vermiş olduğu
korkudan sonra,
karanlık olan dünyaya
ışıklarını saçtığı ilk şafakta ,
yüreğinde taşıdığı ateş de olsa
işe yaramışlığın vermiş olduğu
mutluluğu yaşadım ve tanıdım sende,
ey güzel şehrim..
sende tanıdım.
önceleri hep konuşuyorduk,
birbirimize içimizi döküyorduk
sanki bir asırdır konuşmamıştık
ve konuşmak için hep aramıştık
bir sihirle dilimiz bağlanmıştı
ve birbirimize kavuşunca
bozulmuştu sihir
ve dilimiz çözülünce
hasretle beklediğimiz anın
vermiş olduğu mutlulukla
konuşmuştuk, konuşmuştuk
konuştukça tanımıştık birbirimizi
ve tanıdıkça birbirimizi,
sevmiştik,
sevdikçe
tutulmuştuk birbirimize
iki yarımın
bir araya gelerek,
tamı oluşturmasını yaşamıştık
ikimiz
birer yarıydık
ve şimdi tamı oluşturduk.
tamam olduk.
tamam;
yani eksiksiz olan
konuşulma ihtiyacı duyulmayan,
yoruma gerek olmayan
tamam olunca
kıyameti bekleyen evren gibi
susmuştuk
susmuştuk ve sura üfürülmesini
bekliyorduk...
ve sura üfürüldü
koptu kıyamet
nisyan, nisyan;
unutulmuşluk halini yaşamak
ve unutulup ayrılmak
ulaşılıp ele geçen
her değer gibi,
değerini kaybetti
beraberliğimiz
tümüyle anlaşılan
her anlamın ardındaki
anlamsızlığa düştü dostluğumuz
ve anlamsızlaşan ilişkileri bekleyen
ayrılığa attık kendimizi
hayatına son vermek için
yüksekten bir boşluğa
kendini atan biri gibi
ve ayrıldık...
sen başka misafirleri ağırlıyorsun
bugün kutsal mekanlarında
ben ise ağlayarak
başka şehrin sokaklarında
dolaşıyorum
tanıdık ve aşina olduğum
bir yüze rastlamak için
ismini bilmediğim bu şehrin
kutsal mekanlarını
geziyorum
ümitsizce ve mutsuz
karanlık ve soğuk
bir gece yarısı…
zaman geçti
geçti zaman
yaralar tekrar
kabuk bağladı
sabahın ilk demiyle
güneş doğdu
aydınlandı tekrardan
tüm kainat
ve bu gün varlığından çok,
yokluğun anlatıyor seni bana
sen varken
oturuyorken yanımda,
anlatmazdı bedenin
ve yüreğin
sevgi diye
yaşadığımız tutkuyu
ve tutkunun büyüklüğünü bana.
yokluğundur bana anlatan
yaşamımdaki gerçek yerini senin
ve tutkunun
bir esaret
aşkın ise
bir özgürlük
olduğunu anladım
ismini bile bilmediğim
yabancı şehrin
çıkmaz sokaklarında
ve mutluyum yine,
giz dolu
yeni bir dostluğun
tohumunu atarak
ümit ile beklemekteyim,
yeni kavuşmaları
ve ayrılıkları
tutkunun yarattığı ümitsizlikten
ve esaretten uzak
özgürce yaşanacak yere kadar
yaşanacak olan,
dostlukları ve sevdaları...
ümit ile beklemekteyim
yaşanacak mutlulukları
ve tüm kırgınlıkları.
Kırgınlıklar ki
Yelken açtırır
Başka limanlara…