BİR ESARETİN KÖLESİYDİ AŞKBir esaretin kölesiydi Aşk Yorulmuştu Elleri kelepçeli oradan oraya savruluyordu Onu hak etmeyenlere hizmet ediyordu Yaralanmıştı Yarası kanıyordu Sızısı içini yaktıkça yakıyordu Derinden… Kent merkezlerinde kırsal hayatı yaşıyordu Aşk Göçebeydi Bir yerde uzun zamanlar kalamıyordu Kanadı kırık ne yapacağını bilemeyen bir kuş gibiydi Sığınacak, barınacak bir yer arıyor Bulamıyordu Eskiden de böyleydi bu Hem de çok eskiden Ezelden… Kaprislere, ihtiraslara gelemiyordu Aşk Yıpranıyordu Haz veriyor, acı veriyor, keder veriyordu Sevenler için yüreğini ortaya koyuyordu İnsanlarca her daim ortada bırakılıyordu Eskicinin bile kabul etmediği bir eski gibiydi Yılların bile eskitemediği bir eşyaydı sanki Eskiydi Eksiklikten… Üç günlük dünyanın ikinci gününü yaşıyordu Aşk Yaşlanmıştı Ne Aşk’ından çöllere düşen Mecnun Ne de Aşk’ından dağları delen Ferhat vardı yanında Sokak serserileri sarıyordu etrafını Kurtken kuzunun maskarası olmuştu Gençliğini düşündü Oysa ne hizmetler sunmuştu insanoğluna Nankörler diye haykırdı Ağladı kaçamak bakışlarda Eşyalarını, pılını pırtını topladı Bir müddet ortalıktan kayboldu Sonraları şimdi okuduğunuz şu Şair’de can buldu Emaneten… Emanete ihanet etmemek adına… |
çok güzel bir ifade....şöyle bir silkelenmeli ve kendini tartmalı her beşer değil mi.......
kutlarım...duamla....