7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1135
Okunma
Zengin düşüncelerin içinde
Fakirleşen ruhum,
Akıl kudretini yitirmiş
Mezar gibi duruyordu
Bu can suyu çekilmiş,
Zavallı bedenimde.
Küçük tebessümlerde
Neşelendiği vakitlerin kıymetini
Arayan gözlerim,
Bakışlarını tavana yönelttikçe
Ağlayan yalnızlığımda,
Pişmanlığım haykırırdı
Mazisini hatırlarken.
Zamanın yüzüme geçirdiği
Ten kırılmaları
Aynalara yansıdıkça,
Yitip giden vücudumun
Titreyen lisanı,
Gözyaşlarıma teslim olmuş
Matemli yanımdan,
Kayıp giden gençliğimin
Nefesini dileniyordu,
Acı çekerek.
Karşımda duran
Kadife kaplı yaşlı koltuğa,
Her gece çuvala dönmüş
Halimle oturup,
Bedelini ödediğim
Yalnış kapılmaların,
Hesabını soruyordum
Baş başa kaldığımda.
Korkunun pençesinde
Çırpınan varlığım,
Olgunlaşan ve dinginleşen fikirlerimde,
Cehaletin meşalesini yakan
Şeytanı lanetledikçe,
Uçuruma adım, adım yaklaşan
Bir gölgenin sancılı göç eyleşini
Teneffüs eder gibiydim.
Yazık ki; geç uyanmış vicdanım
Hakikatı gerektiği gibi
Ruhunda omuzlayamadı hiç.
Doğanın yüreğimde açtığı
Doyumsuzluk hissi
Zamanla kabaran ümitlerimde,
Kazanma hırsını yaratmış
Ve beni kendine
Yıllarca mahkum etmişti.
Peki suçlu kim bu kötü oyunda,
Çaresizliği tüketmek için
Mücadele eden gençliğim mi
yoksa,
Muazzam oluşumları
Gözlerimde başka, başka dirilten
Tanrı mı?
Evet kimin zaferi bu
Suçlu kim?
Korkulara gebe olmuş
Beyhude aldanışlarda,
Varedilen yalanların
Kurduğu tuzaklara
Ruhunu kaptıranların mı
Yoksa benim mi
Yoksa Tanrının mı?
İtiraf etmeliyim ki;
Sonsuzluk varsa eğer,
Onu ölümlü bedenimde
Ölümsüz kılma hevesinde
Budalaca avunup giden
O suçlu ben olmalıyım,
Gün yüzü görmeden.
Evet. Suçlu benim ben...
Nevzat TAŞKIRAN
20-01-2010