2
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1645
Okunma

susmalı mıydı
vefasız
hayata
karşı
hiçbir şey
olmamış
gibi...
yahut,
“can”ını mı
haykırmalıydı
isyan
edercesine...
ortalığı
yaygaraya
vermektense
o
koca
bedenini
eritmeyi
göz
önüne
alıp
kendinden
bekleneni
yaptı
ve
susmayı
tercih
etti...
o
sustu;
benimse
çeneme
vurdu,
birbirimize
hep
muhaliftik
çünkü
ve
hep
öyle de
oldu...
fenerbahçeliliğim de,
halk partililiğim de
ona
muhalifliğimdendi...
tıpkı
onun
babasına
olduğu
gibi...
gerçi;
muhaliflik
hep
kanayan
yaramız
oldu:
“özellikle
halk partisinde”...
bitmek
tükenmek
bilmedi...
ama
bu
seferki
hiç
beklenmedik
bir
damardı
bedenine
muhalif
olan...
asıl
kanayanın
beyninin
içinde
olduğunu
fark edemedik!
o
heybetli
taşlardan
oyulmuş
binalar
içerisinde
dolaşan
yüreksiz
beyazlılar
ise
fark etmek
istemediler...
yine de
o
barıştan
yana
tavrını
koydu
ve
zeytin
dalı
uzatırcasına
“ege”ye
beynini
emanet
etti...
onlar
ise
bir
damara
sahip
çıkamadı...
kederini
çekmekti
belki de
kaderi...
kader
ve
keder!
korka korka
yaşadığımız
bir
masala
dönüşüverdi
birdenbire
ve
istemediğimiz
başrolü
sundu...
ürperten,
soğuk,
karanlık
hasta
koğuşlarında
rolümüzü
okurken,
masalın
derinliklerinde
ağıtlar
yakılmış,
begonyalar
gömülmüş,
neyler
ayrılık
ezgilerini
çoktan
çalmıştı...
begonyaların
külleri
ile
birlikte
ağıtlar
eşliğinde
savruluyordu
denize
“tekin"...
lakin;
dayanamayan
anam
oldu;
hayat
“darbe”yi
erken,
ege
“müdahale”yi
geç,
anam
ise
“devrim”i
tam
zamanında
yaptı...
şimdilerde,
annem;
yüreğini
begonyaların
topraklarına
gömüyor...
bir
“umut”
bekliyor,
begonyalar
yürekli
yetişir mi
diye...
babam;
bütün
gün,
hiç
ayrım
yapmadan,
herkesle
sessizliği
paylaşıyor...
ben…
beni
boş ver...
begonya
yerine
bu
sefer
papatya
topluyorum
ama
nafile
kalbim
tükenmek
bilmeden
ağrıyor...
“smyrna”
ise
tek
başına,
yorulmadan
bize
ağlıyor...
izmir , 25/08/2005
5.0
100% (1)