6
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
5479
Okunma

Bulutların hüzün yağmurlarına boğulduğu bir Ekim günüydü
Hiç bilmediğim bir şehrin sınırına girmiştim
Ateş sigaramın izmaritine dayanmış
Kadehin içindeki şarap kendi tortusunda uyanmıştı
Sen, sana yakışmayan siyah bir elbise giymiştin.
Hiç konuşmadın, hatta umarsızca baktın bana
Konuşmadın, gülmedin ve ağlamadın, sadece baktın
Kısacık bir anda bir veda zamanında
Onca yaşanmışlık nasıl sığardı bir göze düşen hayale bilmiyorum.
Ancak benim gözlerime sığmıştı
Tanışmamız, mevsimlerin bahara dönmesi
Senin gelişinle, yıldızların rengârenk yanıp sönmesi
Güzel olan ne varsa, gözlerimin önünden bir bir geçti
Sen arkanı dönmüş giderken
Ben hasretin şehrine giriyordum…
Karanlık, güneşin doğmadığı
Nisan yağmurlarının hiç yağmadığı
Yerlerde güvercin ölüleri
Bütün kelebeklerin renksiz olduğu bir şehre
Acılardan ve vedalardan geçenlerin şehriydi bu şehir
Gökyüzünü mavi bulutların yerine,
Muammaların kapladığı,
Kırgın yüreklerin, yok oluş tarlalarından çaresizlik topladıkları
Şehre koydun
Koydun beni ve gittin…
Her veda bir öncekinden sancılı oluyormuş,
Her yaşanmışlığın kendisine has olduğu gibi
Bu şehir beni sevdi, ben şehri sevmesem de
Bu şehir beni sevdi
Duvarları hüzün şiirleri ile kaplı, her yerde gözyaşı
Renkler yok, gülümseme yok, umut yok, bekleyen çok…
Hiçbir beklenen gelmedi ve hiçbir bekleyen, bir gelişle gülmedi
Ya da ben görmedim…
Ben mi?
Bense hep düşünüyorum artık!
Neden mi?
Aklımı alıp gittiğin gün…
Ben bu şehrin delisi oldum sevgili!
Sevdan bir huniydi başımda
Ve kolsuz beyaz bir gömlek vardı hep gözyaşımda
Gülümse sevgili, gülümse…
Sayende;
Bir sevdanın delisi yazacak mezar taşımda
İHSAN TURHAN
5.0
100% (1)