35
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2113
Okunma
bütün acılarını bu dünyada bırakıp, tatlı tebessümünü yanına alarak bu sabaha karşı hayata gözlerini kapatan ablam zülâl...
yazdığım ilk şiiri okuduğunda,bana söylediklerini asla unutmayacağım...
sen doğduğun an ben çok ağladım çocuk
oysa sen, gülmem için tek sebepmişsin bu hayatta...
zülâl
yalnızlık adında bir isyan çıkıyor sesinden
kan renkli dudak lekesinde
zorunlu bir ayrılığı paylaşır gibi
ağulu sözcüklerin kaderidir oysa
iliştirilmiş “kimse beni sevmedi” dipçikleri
anlamaya çeyrek kala
kapısı çalınıyor hayatın
küskün bulutlar dağılıyor
martı sesleri hangi makamda ağlar bilinmez ama
günlerden çok eski bir gün
ölüm yırtılmış hırkası ile veranda da
bir ömür ile sarmaş dolaş
yarın ile kalp hep buruk
cigarayı ot kıvamında tellendiren parmakların
herkesi hep ayıplayan dudakların
ve hep öpülmesi muhtemel göz kapakların
seçemedim… hangisiydi gözlerin
sözlerindi biliyorum
koyuluğu zifiri bir felsefe tadında içtiğim
/ bir gün ben de aşık olacak mıyım
onu bana değil, gözlerine sor çocuk/
kırılmış dal
koparılmış umut
ve geçip gidiyor bulut
gözyaşları daha henüz kıvamında bile değilken
gölgesi yüreğinin üzerine çizilmiş kıvrımlar gibi
sarılıyor hasret
bildiği tüm değerler üzerine
şimdi melek uğurlaması için çağlayan
sevdanın kanatlarında örselenmiş leylak kokulu baharların
zülâl pınarı
… söylüyorum
suyun sana değdiği yerde üşüyorum
titriyor iki kör kuyu içimde
ve bu yüzden sen
gözlerimde bir şeysin… abla