Ağzı ateşle süslü bir gece Beyaz gerdanında kızıl bir kolye Dinle dedin bana nehri göstererek Kağıttan gemilere binmiş Çocukların gözlerinden Babaların son teli kırılmış Sözlerinden akar bu nehir Ve akışı denize ağıtıdır anaların Su ve ateş şahit olsun iniltili tövbelerine Dinle! Aynı yorganın altında üşüyemediğim Dinle! Aynı yastıkta ölemediğim
İçinden tramvaylar geçen eski bir şehirde belki Alnından öperek kutsadığım Kimsenin inanmadığı masaldı Korkmuş çocuk gibi sokulurken kokuna Saçlarına kaç göz konmuş dedim Acıların kuraklığı vurmuş bakışlardan Dağları aş dedin Yollar “yok” yüzümün incesidir Ferhat’ın gürzü senin yüreğindedir Az ve uz gitmeyen ayaklarımı gösterdim Dedim; Peki ama bunların suçu ne
Kör gözümün yaşıydın Aramızda koca bir dünya vardı Ve aşılmaz engelleri kelimelerin Bakışların hırpalardı saatleri Bir dilim ekmek için İhanet ettiğinde martılar Hüzün entarine saklanırdın Ben seni üşüdün sanır, sarılırdım Ve kırmızı eteklerin Süpürdükçe telaşını sokakların Arkamızda hiç şahit bırakmazdı
Şehirde iki çocuk el ele yürüyordu Karınları aç, yol karanlık bir çarşı Mavi pencereli, aşı boyalı evin önünde Sen resimler çektiriyordun hayata karşı Gamzende gül çiziği Radyoda hüzzam Vuruyordu masalların kuytusuna Gözü yaşlı bir liman Arkamızda manzaralar Arkamızda zabıtalar Yasaklar ve yıldızlar vardı Nehrin kenarında iki çift pabuç izi Bir de şarkılar yarım kaldı
Ölürken bile sana yürüyordum Kendimden çoğalıyordum halka halka zaten “yok” bir limanda Suyuma atılmış bir taş gibiydi sesin Bir gemi güvertesinde Hiç şımartılmamış çocukluğuma El sallayan resmin Sen serçe vicdanlım O gün konuştun martılarla Yüzün eskirken korkulara Ben ağlıyordum Kuş dilimle Sultan Süleyman’a
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
"Şehirde iki çocuk el ele yürüyordu Karınları aç, yol karanlık bir çarşı Mavi pencereli, aşı boyalı evin önünde Sen resimler çektiriyordun hayata karşı"
ne hikayeler varmış mirim ne masallar ne üflenmedik surlar varmış geç kalınmışlığımı saymazsak ne bizler varmış
Ölürken bile sana yürüyordum Kendimden çoğalıyordum halka halka zaten “yok” bir limanda Suyuma atılmış bir taş gibiydi sesin Bir gemi güvertesinde Hiç şımartılmamış çocukluğuma El sallayan resmin Sen serçe vicdanlım O gün konuştun martılarla Yüzün eskirken korkulara Ben ağlıyordum Kuş dilimle Sultan Süleyman’a
Bir Ahir zamandı
Sandığında küflendi sandığın Yüzü gün yanığı dervişlerin Dudağında salavattı Yani “Aşk”tı
şiirlerinizi tek tek dinledim..ama hepsini değil sizin gibi bir şairi bulmuş olmanın zevkini yaşıyorum şuan.. iyiki sayfama bir buket bırakmışsınızda sizi keşfetmişim.. selamlar yolluyorum
İçinden tramvaylar geçen eski bir şehirde belki Alnından öperek kutsadığım Kimsenin inanmadığı masaldı Korkmuş çocuk gibi sokulurken kokuna Saçlarına kaç göz konmuş dedim Acıların kuraklığı vurmuş bakışlardan Dağları aş dedin Yollar “yok” yüzümün incesidir Ferhat’ın gürzü senin yüreğindedir Az ve uz gitmeyen ayaklarımı gösterdim Dedim; Peki ama bunların suçu ne
Şiirin coğrafyası, duyguların olduğu gibi yansıtıldığı şiirleri barındırmaz her zaman içinde. Çünkü şiir, salt duygu birikimi yansıması değil, özgünleşmiş bir sistemleştirmedir duyguları. Herkesin söyleyebileceği türde söylemeler, naözgün dizeler, sıradanlık ve klişeler şiiri şiir olmaktan gittikçe uzaklaştırır ve yavan hale getirir. Oysa şiir, okuyucusunu doyurmalı, uzunca bir süre de acıktırmamalıdır. Tıpkı bir piton gibi hissetmelidir okuyucu kendini ve yavaş yavaş sindirmelidir şiiri...
Şahan ÇOKER şiiri tam da bu noktada analiz edilmeli ve üzerinde dikkatle durulmalıdır. Onun şiiri okuyucuyu içine çeker ve bir daha da bırakmaz. Bin tat bin doku vardır şiirinde... Sıradan gözüken dokuların üzerine öylesine ustalıkla serpeler ki imgeleri şaşırır kalırsınız. Ve orada doku, cilalı bir büyüye dönüşür, ağzınıza ses, kulağınıza tat olarak düşüverir.
Aslında söylemeye ya da anlatmaya çalıştığımız güzel şiirin tasviri değil; şiiri farklı, güzel, büyük kılan unsurlar... Zaten her şiir içinde az çok güzellik taşır; fakat bazıları daha özel ve daha güzeldir. Adamın birinin iğneli bir tavırla bir zamanlar söylediği söz çok hoşuma gider: Tüm insanlar eşittir, ama bazıları daha eşittir! Nasıl ki burada eşitliğe çuvaldız batırılmışsa, biz de şiir yazdığını zannedenlere şu göndermeyi yapabiliriz: Tüm şiirler güzeldir ama bazıları daha güzeldir. Neden mi? ( Bknz: Şahan ÇOKER Şiirleri)
SAYGILARIMLA Büyük Şair...
Nevzat KONŞER tarafından 8/20/2009 1:36:37 PM zamanında düzenlenmiştir.
herşeyin alabildiğine kötü gittiği bir günde; NEVZAT'IN SESİYLE HAYATA DÖNÜP PENCEREDEN GÜLÜMSEDİM..BOŞ VERR ŞAHAN HOCA DEDİM..İYİ Kİ ŞİİR VAR VE ONUN ETRAFINDA EKMEK, SU GİBİ DOSTLAR VAR..BAK NEVZAT NELER SÖYLEMİŞ..
İLGİNE SAMİMİYETİNE ZAMANINA ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM DOST..ŞİİR YAZANDAN ÇOK ŞAİR ALGILARINI VE TAKILARINI TAŞIMAYI BİLDİĞİNDEN ŞÜPHE ETMEDİĞİM BİRİNDEN BUNLARI DUYMAK ÇOK SEVİNDİRİCİ..VE HER ŞEYE DEĞER
herşeyin alabildiğine kötü gittiği bir günde; NEVZAT'IN SESİYLE HAYATA DÖNÜP PENCEREDEN GÜLÜMSEDİM..BOŞ VERR ŞAHAN HOCA DEDİM..İYİ Kİ ŞİİR VAR VE ONUN ETRAFINDA EKMEK, SU GİBİ DOSTLAR VAR..BAK NEVZAT NELER SÖYLEMİŞ..
İLGİNE SAMİMİYETİNE ZAMANINA ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM DOST..ŞİİR YAZANDAN ÇOK ŞAİR ALGILARINI VE TAKILARINI TAŞIMAYI BİLDİĞİNDEN ŞÜPHE ETMEDİĞİM BİRİNDEN BUNLARI DUYMAK ÇOK SEVİNDİRİCİ..VE HER ŞEYE DEĞER
İçinden tramvaylar geçen eski bir şehirde belki Alnından öperek kutsadığım Kimsenin inanmadığı masaldı Korkmuş çocuk gibi sokulurken kokuna Saçlarına kaç göz konmuş dedim Acıların kuraklığı vurmuş bakışlardan Dağları aş dedin Yollar “yok” yüzümün incesidir Ferhat’ın gürzü senin yüreğindedir Az ve uz gitmeyen ayaklarımı gösterdim Dedim; Peki ama bunların suçu ne
Sürükleyici ve tüm övgüleri ve seçkileri hak eden bir çalışmaydı haz alarak okudum üstadım ...Kaleminize ve yüreğinize sağlık diyor saygılar sunuyorum...
Dinle! Aynı yorganın altında üşüyemediğim Dinle! Aynı yastıkta ölemediğim
Bir ahir zamandı ............................
Şimdi derdin harmanına girmek vaktidir...Erdem Bayazıt güzelliğinde bir ses tonuyla bir o kadar güzel bir şiir ..Adınızın yanına 'Bir ahir zamandı ' şairi yazılacak birgün...
Bir ahir zamandı..zamanların en güzeliydi..seni sevmek ömrün en güzel hediyesiydi..
Bir ahir zamandı
Ölürken bile sana yürüyordum Kendimden çoğalıyordum halka halka zaten “yok” bir limanda Suyuma atılmış bir taş gibiydi sesin Bir gemi güvertesinde Hiç şımartılmamış çocukluğuma El sallayan resmin Sen serçe vicdanlım O gün konuştun martılarla Yüzün eskirken korkulara Ben ağlıyordum Kuş dilimle Sultan Süleyman’a
Rabbim kaleminizin enginliğinde yol aln bereketli bir ömür versin..bu şiiri okumasam zanndiyorum çok şey kaybetmiş olurdum...inş. sizi hep okumak nasip olur...
Ağzı ateşle süslü bir gece Beyaz gerdanında kızıl bir kolye Dinle dedin bana nehri göstererek Kağıttan gemilere binmiş Çocukların gözlerinden Babaların son teli kırılmış Sözlerinden akar bu nehir Ve akışı denize ağıtıdır anaların Su ve ateş şahit olsun iniltili tövbelerine Dinle! Aynı yorganın altında üşüyemediğim Dinle! Aynı yastıkta ölemediğim
ÇOK GÜZEL DİZELERDİ OKUDUĞUM..KUTLUYORUM SELAM VE SAYGILAR
Ölürken bile sana yürüyordum Kendimden çoğalıyordum halka halka zaten “yok” bir limanda Suyuma atılmış bir taş gibiydi sesin Bir gemi güvertesinde Hiç şımartılmamış çocukluğuma El sallayan resmin Sen serçe vicdanlım O gün konuştun martılarla Yüzün eskirken korkulara Ben ağlıyordum Kuş dilimle Sultan Süleyman’a
Bir Ahir zamandı
Sandığında küflendi sandığın Yüzü gün yanığı dervişlerin Dudağında salavattı Yani “Aşk”tı
Aşk "YA VEDÛD" Kâinatın yaradılış sebebi, bu ismiyle gerçekleşmiştir Yüce Yaradan bütün yarattıklarını aşk ile.. Allah'ın(cc) en güzel isimlerindendir. Çok güzel bir şiir yazmışsınız emeğinize sağlık, gönülden kutlarım. Yorumunuz her zamanki tadında harikaydı. Sağlıcakla kalınız yaşamda huzur içinde sevdiklerinizle birlikte dilerim
Geçmiş Miraç kandiliniz kutlu olsun. Cümle yüreklerde Hakka doğru Miraç yaşansın her gece dilerim
Harika bir şiir okudum ve sizin sesinizden dinledim çok güzel yazılmış vede okunmuş nede güzel olmuş yüreğinize sağlık efendim... Ah benim şiirimlerde seslene bilse saygılar efendim gönül dostu...
Ölürken bile sana yürüyordum Kendimden çoğalıyordum halka halka zaten “yok” bir limanda Suyuma atılmış bir taş gibiydi sesin Bir gemi güvertesinde Hiç şımartılmamış çocukluğuma El sallayan resmin Sen serçe vicdanlım O gün konuştun martılarla Yüzün eskirken korkulara Ben ağlıyordum Kuş dilimle Sultan Süleyman’a
Bir Ahir zamandı
Sandığında küflendi sandığın Yüzü gün yanığı dervişlerin Dudağında salavattı Yani “Aşk”tı
çok güzeldi çok saygılarım sonsuz kandiliniz kutlu olsun tüm dua ve dilekleriniz kabul olsun
Anlamlı ve hoş dizeler.Aşk sevgi ister,sadakat ister,hoş görü ister.her kıtanın her mısranın anlamı kalpten geleen sesi dışa yansımasını sağlamış.Ailenizle mutluluğunuz hep daim olsun allaha emanet olun
Evvel zamandı... Yalnızlığıma alışkanlığımın en dipsiz kuyusuydu o gün.. Neye niyet ,niye kısmet kaderiyle çıkmıştın karşıma. Kabaran deniz gibi çalkantılı, öyle derin gözlerin vardı ki; İ içmeye bile eğilemezdim. Öyle uzak...
Derken günümün en güzel vakitleri oluverdin ağaran tan a açtığım her kapı vaktinde. O an bilemezdim Kalbinin; Rumeli de surlar ardı ilingeç bir kapı olduğunu. Aylar sonra Eşikten her geçiş denememde, Çöken her kiriş altında bugün kaybolduğumu…
Bir ahir zaman şimdi... Islak yollar alıp götürürken ismini... Yüzümüz eskidi. Yarımlığımızın küllerinden çoğalır oldu yalnızlığımızın gölgesi...
Yollar... Ah o yollar ki tek engelimizdi. Şehrin lacivert harmanisini giyinirken hüznün eteklerinden Bilememişim. Oysa ne çok sen olmuşum ben...
iki gün boyunca başa sardım dinledim.başa sardım dinledim..defalarca yorum yazdım sildim..hiçbiri yakışmadı sanki..hiçbiri bir ahir zaman olmadı..Zela mı da geçti bu abim..Müzik desen ayrı bi güzellik ayrı bi hüzün..Kimbilir daha kaç kez dinlerim daha kaç kez gecerim sayfalarından bilinmez. Varoldukça yaz abim.Hep varol.Hep yaz.
tek kelimesini ayıramam tek kelimesine yorum yapamam... aciz kalır kelimeler... korkarım belki serçenin kanadı incinir, göz yaşlarım ıslatır kâgıttan gemileri, yakar yüreğimin hüznü, yıllanmış sandığımdaki aşkı... bir ahir zamandı... ibrahimin ateşi gibi yaktı yaktı...
yine gözlerimde yaş ayrılırken sayfanızdan bir martı kanadıyla gönderiyorum saygılarımı,tebriklerimi ve sonsuz teşekkürlerimi iyiki varsınız :)
Şehirde iki çocuk el ele yürüyordu Karınları aç, yol karanlık bir çarşı Mavi pencereli, aşı boyalı evin önünde Sen resimler çektiriyordun hayata karşı Gamzende gül çiziği Radyoda hüzzam Vuruyordu masalların kuytusuna Gözü yaşlı bir liman Arkamızda manzaralar Arkamızda zabıtalar Yasaklar ve yıldızlar vardı Nehrin kenarında iki çift pabuç izi Bir de şarkılar yarım kaldı
Bir ahir zamandı
Tamamen müthiş... Okuyanı lâl edecek kadar... Her şiiriniz gibi, Kaç şiir yazdırır bir dizesi bile sabaha kadar...
Sevgili şairimizi ve şiirini çok yakışan, günün şiiri ünvanı ile birlikte kutluyorum ...
Şiir, güçlü bir kalemin , şiddetli ses getiren ama şiirsek ahengi bozmayan vurgulamaları ile baştan sona bir solukta okunuyor ... Zaman ; şairlerin üzerinde en çok oynamayı sevdikleri şiirsel temalardandır . Bu şiir içindede gelecek ya da son zamana ait anlatı di'li geçmiş zaman anlatı diliyle ahir ötesi pencereden anlatılıyor ... Bence çok başarılı ...
Sandığında küflendi sandığın Yüzü gün yanığı dervişlerin Dudağında salavattı Yani “Aşk”tı
Finale noktayı AŞK ile koymuş noktayı. İşte tüm gerçek bu zaten... Ulaşılma, varılmak istenen tek hedef ve daha beden uyanmadan tine üflenen... Yani adı AŞK olan... Düşündük... Bilgilendik... Renklendik... Bezendik... Bize de alkışlamak düşen GÜNÜN DİZELERİNİ... Kutlarım şairim...
şiir... okudukça çoğalıyor sanki ve her tekrarda bir başka kıvrımından yakalıyor yüreği.ağlatıyor ama haklı olarak.söz edilemiyor,küsülüp gidilemiyor...öylesine sıkı sarılıyor... tebrikler...
Ölürken bile sana yürüyordum Kendimden çoğalıyordum halka halka zaten “yok” bir limanda Suyuma atılmış bir taş gibiydi sesin Bir gemi güvertesinde Hiç şımartılmamış çocukluğuma El sallayan resmin Sen serçe vicdanlım O gün konuştun martılarla Yüzün eskirken korkulara Ben ağlıyordum Kuş dilimle Sultan Süleyman’a
Bir Ahir zamandı
Sandığında küflendi sandığın Yüzü gün yanığı dervişlerin Dudağında salavattı Yani “Aşk”tı
Aff-ı ızdırap ne zaman buyrulur kader ağından avuçlara bilemeyiz, bilemeyiz ki adına zaman denen kağıtlardan dokundurabilelim. Sevgili Çoker , sayfanıza geldim ve müsadenizle şiiri de okuyacağım ama derim ki harflerim yanılırlarsa siz de kaderin bugünü kadar bağışlayıcı olun. Hastaya öte yer yoktur ki daha beter kalabilsin ziyana..
Sesten başlayacağım öncelikle. Sesle işimiz yok elbette, sesin harflerle yoğruluşuna gidilecek gönül elinde. Dinlerken ki şimdinin evveli de dahil olsun söyleyeceğime, derim ki acaba şöyle fırtına budanmış kelimeleri nasıl ses eder bu yürek. Şiirse adı zaten fırtınadır ancak bilinmeyen bir şey var ki fırtına tek türlü değildir. Sevgi gibi. Bağıran kelimeler nasıl söylenirdi acaba dedim. Ama sanırım fıtratı konuşur insan evladının burda. Muhtemelen çok sessizlikte dinleyemezdim eğer kalemin eli farklı olsaydı. Ama büyük tevafuktur ki biz buna ecrin diyelim "şiir sesini izliyor". Ses şiire uygun olmaya çalışmıyor şiir sese giydiriliyor. Bu da tek yürek mahsulü olmasının verdiği fayda olsa gerek.
Siz şiirlerinize yakışıyorsunuz...
Şiire bakınca bir genel durum söz konusu ki çok çok dokunmam. Zaten şiiri okurken benim kelimelerim gözlerime çivi ekerler ki başka perdeler söz edemesinler. Onları alacağım ve çok kalabalık olmaması gerektiğini hissediyorum. Kalb i ziyan yeterince aşmış kendi .
Bir başı var son dörtlü"yü" (=) bu ifadeyle işaret eden. Nasıl buldum bilmiyorum nerden aldım onu da bilmiyorum ya da şöyle diyeyim eğer kalem de hata görürse "üzgünüm" siz şiiri tanımıyorsunuz derim...
"Dinle! Aynı yorganın altında üşüyemediğim Dinle! Aynı yastıkta ölemediğim"
Burası ilk etapta dikkatimi çeken oldu. Okurken ki sayısı bir değildi yani okurken sonlarına yaklaştıysam da her seferinde bunlar hala yüreğimde. Ve tekrar başa aldığımda da bekliyorum ne zaman oraya gelecek diye...Sonra vurula vurula inerken şair diyor ki son dörtlüde,(dörtlük demiyorum)
"Sandığında küflendi sandığın Yüzü gün yanığı dervişlerin Dudağında salavattı Yani “Aşk”tı "
Bunu söylüyor dinle derken, kulak ver dediği buydu. Tek mi tabiki hayır. Aralarda dokunmaya korktuğum çok şey oldu. Ve korkağım ben dokunamıyor. Neyzene çal dersin de çalmaz ya öyle ha diyince olmuyor. Neyzenin beklediği ilhamıdır ya da buna benzer serabının adıdır.Ama bizimkine gelince "cesaret" eksikse ki eksik ki çok konuşamıyoruz.Ve şiiri tek cümleyle özetleyip gideceğim ama ordan önce demeliyim ki "azim aşkta yoktur derler o iş değildir çünkü ama burda düşün adını yaşatmaya and eden biz azmin sunumu vardı ve hakikaten kendine yakışan bir haktı."Kolay değildir kuzuyu kurda emanet etmek ki sağlamlığı tartışılamaz bilinir" değil mi? Anlayacaksınız...
"Ben buna bir sandal gezintisi diyeceğim rüyasında adamın(gittim oraya). Söylediklerinin ağırlığını kaldıramayacak kadar basittir omuzları Leyla olsun diye hayat inletenin.O bunları söyleyebilek insanı görmeye vakıf ,kuvvete güce ,maharete sahip değildir. Doğruya hasret gibi hani Mecnun'un çölde suya hasreti gibi. Ama orda dua yeterdi değil mi? Burda da düş işte. Yaşatıyor bizi..."
Kutluyorum ve daimini diliyorum şiir sevdasının. Ve hep aynı tonla aynı makamla aynı notalarıyla kalbin.
Ölürken bile sana yürüyordum Kendimden çoğalıyordum halka halka zaten “yok” bir limanda Suyuma atılmış bir taş gibiydi sesin Bir gemi güvertesinde Hiç şımartılmamış çocukluğuma El sallayan resmin Sen serçe vicdanlım O gün konuştun martılarla Yüzün eskirken korkulara Ben ağlıyordum Kuş dilimle Sultan Süleyman’a
Bir Ahir zamandı
Sandığında küflendi sandığın Yüzü gün yanığı dervişlerin Dudağında salavattı Yani “Aşk”tı ******************************************************************* o kadar ustaca seçilmiş ki kelimeler anladım ki daha çok fırın ekmek yemem gerek harikaydı sadece dinledik levent beyle ve resmi çok beğendik sayğılar müdür bey selamlar güzelbahçeden tebrik ediyoruz
Sen serçe vicdanlım O gün konuştun martılarla Yüzün eskirken korkulara Ben ağlıyordum Kuş dilimle Sultan Süleyman’a
Bir Ahir zamandı
Sandığında küflendi sandığın Yüzü gün yanığı dervişlerin Dudağında salavattı Yani “Aşk”tı
muhteşemdi başka ne denile bilirki toprağım. aşk bu emek ister vefa ister sadakat ister benliğini unutrsun yardan gayrı herşey haram olur.ağlatır ,kanatır, yakar, yıkar ama sevdasıylada sarar.. saygılar selamlar...
Bu nasıl bir şiirdir…okurken iliklerime kadar işledi hüzün nefesim boğazımda takılı kaldı…dokunmaya korktum kelimelerine…bir kez daha okumaya cesaret edebilirmiyim onuda bilmiyorum…
Ağzı ateşle süslü bir gece Beyaz gerdanında kızıl bir kolye Dinle dedin bana nehri göstererek Kağıttan gemilere binmiş Çocukların gözlerinden Babaların son teli kırılmış Sözlerinden akar bu nehir Ve akışı denize ağıtıdır anaların Su ve ateş şahit olsun iniltili tövbelerine Dinle! Aynı yorganın altında üşüyemediğim Dinle! Aynı yastıkta ölemediğim
su ateş ve toprak nelere şahit oldu yeryüzünde. ahh bi dilleri olsa da konuşsalar anlatacaklar insanoğluna aşkın nasıl bir kudret olduğunu…kağıttan gemilere yüklediğimiz çocukluğumuz hangi limanda bulursa diğer ayak izini orası masalların diyarı….masal bu ya güneş saçlarımızdan doğar, nehirler avuçlarımızdan taşar…bir gün gerçek çarptığında masalımıza gözlerimizde ki kuraklığı hiç kimsecikler görmez…dinlerdi elbet ak gerdanlı, alnı karalı kız, dizlerimize vura vura yaktığımız ağıtları …yüreği dayanabilseydi dinlerdi elbet…kimbilir kaç kez öldü bizden habersiz…
İçinden tramvaylar geçen eski bir şehirde belki Alnından öperek kutsadığım Kimsenin inanmadığı masaldı Korkmuş çocuk gibi sokulurken kokuna Saçlarına kaç göz konmuş dedim Acıların kuraklığı vurmuş bakışlardan Dağları aş dedin Yollar “yok” yüzümün incesidir Ferhat’ın gürzü senin yüreğindedir Az ve uz gitmeyen ayaklarımı gösterdim Dedim; Peki ama bunların suçu ne
Yarin kucağı sıla dönüşü…elleri hayattan gizlendiğimiz saklı kent…saçları ki ömrümüzün yolu…Kokusu huzur barınağımız...yar dediğimiz incitmekten korkup alnından öperek kutsadığımız en gerçek rüya …suçu yok eski bir şehirdeki ölü kuşlardan başka hiç kimsenin suçu yok…
Kör gözümün yaşıydın Aramızda koca bir dünya vardı Ve aşılmaz engelleri kelimelerin Bakışların hırpalardı saatleri Bir dilim ekmek için İhanet ettiğinde martılar Hüzün entarine saklanırdın Ben seni üşüdün sanır, sarılırdım Ve kırmızı eteklerin Süpürdükçe telaşını sokakların Arkamızda hiç şahit bırakmazdı
Acıdan arındırılsaydı hayat severmiydik yüzümüzdeki çizgileri bu kadar…bütün dünyanın karşısında dimdik durdukta yarin bi damla gözyaşıyla yıkılı verdik oracığa.araya onca dağ taş girdide yinede her gece ay yansıması gülüşüyle gelip oturdu gecemizin tam ortasına.üşümesin diye sarıldık ama bilmedik onun düştüğü ateş kuyularını…zaman telaşla yapıştı kırmızı eteğine…silkeledikçe düştü önce omzuları ak gerdanlı kızın, sonra saçları, sonra elleri, sonra düştü düşleri kör kuyulara…
Şehirde iki çocuk el ele yürüyordu Karınları aç, yol karanlık bir çarşı Mavi pencereli, aşı boyalı evin önünde Sen resimler çektiriyordun hayata karşı Gamzende gül çiziği Radyoda hüzzam Vuruyordu masalların kuytusuna Gözü yaşlı bir liman Arkamızda manzaralar Arkamızda zabıtalar Yasaklar ve yıldızlar vardı Nehrin kenarında iki çift pabuç izi Bir de şarkılar yarım kaldı
Anı hapsetmek bir kareye…ve o karenin karşısa geçip her baktığında biraz daha yaşlanmak… kim görürki bizden başka, tahta bir sandalyede denize karşı çayını yudumlarken büyümüş duruşunda saklanan küçük bir kızı …yada poz verirken havalanmasın diye eteğini tuttarken ki tedirgin yüreği…liman tanır her gelene anlatır onu ve resmini çekerken elleri kanayan çoçuğu yarım kalan şarkılarını tamamlar yıldızlar ..iki çift pabuç izi nehir kenarında, iki yürek masallardan firari…ve hayata karşı gülüşü sararmış bir kare …dört köşesi yanık gökkuşağı kokan…
Ölürken bile sana yürüyordum Kendimden çoğalıyordum halka halka zaten “yok” bir limanda Suyuma atılmış bir taş gibiydi sesin Bir gemi güvertesinde Hiç şımartılmamış çocukluğuma El sallayan resmin Sen serçe vicdanlım O gün konuştun martılarla Yüzün eskirken korkulara Ben ağlıyordum Kuş dilimle Sultan Süleyman’a
Ayrılık; bir vapur düdüğüydü limandan uzaklaşan…martıları peşinden sürüklenirken kaç kez denize düştü o el sallayan resim…düştükçe soldu renkleri...önce yüzü silindi resimden sonra kırmızı eteği…biz ağladıkça büyüdü dalgalar…ve kimse görmedi serçe martının gözyaşında boğulurken kaybolup giden o resmi…
Sandığında küflendi sandığın Yüzü gün yanığı dervişlerin Dudağında salavattı Yani “Aşk”tı..
Aşk; Tavan arası rutubetinde Naftalin kokulu bir bohçada El değmemiş, simli bir duaydı…
Bir ahir zamandı…
Ve biz neye geç kaldığımızı öğrendiğimizde çoktan göç etmişti yüzü gün yanığı dervişler…
aslında zamansız... elimizdeki bir kitabı bitirip ondan aldığımız duygusal hazla koştuğumuz diğer kitap gibi... ardı sıra vurmuş çocuk gömüleri(hayal) gençlik koşuları. hepsi bir bir takılmış kol kola...
yaşam bu değilmi ki koştuğumuz kulvarda saklılarımızla anılaşıp devleşmek....
Çok beklediğimize değdi sevgili şairim. Yine çok güzel yine duygulu. Hep var olun. Biz sizi çok seviyoruz.Duygularınızı kaleminizi insanlığınızı seviyoruz...
Ölürken bile sana yürüyordum Kendimden çoğalıyordum halka halka zaten “yok” bir limanda Suyuma atılmış bir taş gibiydi sesin Bir gemi güvertesinde Hiç şımartılmamış çocukluğuma El sallayan resmin Sen serçe vicdanlım O gün konuştun martılarla Yüzün eskirken korkulara Ben ağlıyordum Kuş dilimle Sultan Süleyman’a
Bir gemi güvertesinde Hiç şımartılmamış çocukluğuma El sallayan resmin...
...icinizde kalan cocuksu yüregin kirintilari hayata baglasin sizi...Ben yorum yapmak istemiyorum, bu kadar güzelligi yorum yaparak degerlendirmeyi göze alamadim, okudum...hüzünlendim...yazilanlari yasadim.. Her daim mutlu olun, saygilarimla.
epiktetos geldi aklıma hür insan şiiriyle. buğday başaklarının denizini gürmeyen bilirmi. aşk serencamı nın geçtiği yolları yananlar görür. şiir ilk insanın tiyatrolarda okuduğu şeydi. kutsal metinler gibi. ilk sazlar gibi. mısralar kalıyor geriye. çöl şairleri durmadan şiir söylediler kum tepelerinin sarı silüetleri arasında. en güzelleri asıldı tarihe şiirlerin. anadolu aşka çağırdı türkü. avrupa, avrupa çok okuyan ama mehameti bilmeyenlerin şehirleri. anadolu insanı amele ve kahraman kaldı. birde elinde kalbinde aşkıyla. şeyh galip . sezai karakoç. şahan çoker.deniz tayanç.
denize doğru oku şiirlerini. değerli şahan. yularsız aslan olsun . dizelerin. şiirsiz kaldık . şiirsiz tebriklerimle.
Yol boyu sensizlik var, Sevda duraklarında... Cam kenarında oturmuştu yalnızlık, Kendi suskun karanlığında... Ben gibi... Camda yansıyor gözleri, Sen gibi... İzliyorum şu an seni Bir film gibi... Başrolde sen,figuran ben... Kaybettiğim durakta, Arıyorum seni... Paris'te,Aşk şehrinde... Ne acı değil mi? Aşk şehrinde,kaybetmek aşkı... Ama biliyorum ki, Hala aynı şehirdeyiz... Belki karşılaşırız ne dersin? Aslında paris benim güzelim, Yüreğimdeki aşk sensin... Nefesimdeki heyecan, Dudağımdaki titreyiş, Yazı beklerken, Kıştan kalma soğuklarda, Üşüten sensin içimi... Parise kar yağıyor şimdi, Beyaza büründü Paris, Ben üşüyorum....
ve ben paris düşlerinde dinledim bu muhteşem şiirinizi ....oldukça farklı yazıyorsunuz sizi takip etmeye devam edicem,ellerin yorulmasın şair...
şiir adına saygı duyduğum bir sayfa...bu sayfada şiir okumak ciddi bir iş.. açıkca sallayamıyorsunuz şiire bir teşekkür, bir eyvallah...şiirin içindesiniz...siz şiirsiniz artık...şairden çıkıyor şiir ve siz oluyor...bazen çocukluğunuz, bazen gençliğiniz, çokca sevdanız ve kavgalarınız...isyanlarınız oluyor ustaca ve şiirce dile gelen...yorumsuz kalsamda hiç es geçemediğim bir sayfa...şiir adına ciddi bir haz aldığım, gurur duyduğum bir sayfa... bir de yorumlanınca şiir Şahan hocamın sesinden ki dinlemek okumak kadar keyifli ...lezzeti çokça artmakta şiirin...işte o zaman seyrine doyamıyorsunuz ...çünkü artık bir film gibi görselliğini de bırakıyor şiir sayfaya...
Elimde bir makas olsaydı ve bu şiirden dilediğimi kesmeye yetkim olsaydı eğer " martılar " ve " martılarla " yı keserdim. Çoklarının gayet güzel bulduğu ve bu içerikli şiirlere yakıştığını düşündüğü " martı " adı ve onun ihtiva ettiği anlamsal ya da işlevsel imgeleme/tasavvur o kadar çok kullanıldı ki; Kemal Sunal' ın mizahsal şiirlerine bile girdiğine göre galiba kaçmak gerekiyor..
Değerli Şahan bey,
Şiire bakışta felsefeci pencerenin şiire çok şey kattığına inanırım.Gerek yazım gerekse inceleme, araştırma ve eleştirideki felsefeci örnekler ve fikirler bana göre sanki bir adım önde gitmektedir. Bu alanda fikirlerinden çok istifade ettiğim Prof. Dr. Ahmet İnam beyin yapıt - eleştirmen ilişkisi ile alakalı bir makalesinden bir bölüm sunmak istiyorum.
“………Eleştirmen, her yapıtın eleştirmeni değildir. Her eleştirmen her yapıtın anlam dünyasını yaşayamaz. Her yapıt her eleştirmene yakışmaz. Memur zihniyetli olmayan bir eleştirmen, yaşayamadığı bir yapıtın anlam kapısından içeri girmeye çalışmaz. Eleştirmen içselliği, içtenliği, namusu, bence, bunu gerektirir. Yapıt eleştirmene, eleştirmen yapıta yakışmalıdır. Sanki, yapıtla eleştirmen arasında bir yaşam anlaşması, karşılıklı anlam alıp vermelerden oluşan bir anlamlaşma olmalıdır. Eleştirmen yapıttan anlam devşirmeli, yapıta kendi eleştiri bahçesinden anlam sunmalıdır. Yapıtın eleştirmence yaşanıp, işlenmesi anlamsal bir etkileşimdir. Ancak anlamlaşabildiğimiz yapıtların eleştirmeni olabiliriz. Bu savım, eleştiriyi akademik bir etkinlik olarak gören arkadaşlarımı kızdırabilir. Onlara da inceleme ve dünyaya girmeden yorum olanağı hep kalacaktır.
YAPIT - ELEŞTİRMEN - İLİŞKİLERİ Bu ilişkileri üç ana öbeğe ayırabiliriz; 1- Eleştirmeni olamadığımız yapıtlarla, 2- Eleştirmeni olabildiğimiz yapıtlarla 3- Eleştirmeni olduğumuz yapıtlarla
ilişkiler.Bunları sırasıyla gözden geçirelim.
1-Anlamlaşmayı sağlayamadığımız, yaşayamadığımız yapıtlarla ilişkide, yapıtlara nasıl yaklaşacağız?
a) Onlardan tad almayı amaçlayan yaklaşımda, yapıtın anlam dünyasına girmeden, yüzeysel dokunmalarla, yapıttaki kimi sözcükleri, imgeleri, anlatımları sevmekten öteye bir amacımız yoktur. Bu yaklaşımda, ‘tad’ alma yeteneği kullanarak yapıtı severiz. Elbette ‘tad’ alma yetimiz bizi yapıttan soğutabilir de. Onu tatsız da bulabiliriz. Bu tür yapıt okumada duygularımızın payı çok olabilir.
b) Yapıtı gözden geçiririz. Bir dergide, ayın şiirlerini yazan biriysek örneğin, şiirleri gözden geçirip, bir yargıya varırız. Öğretim amacıyla da bu tür “soğuk” gözden geçirmeler yapılıyor. Eleştirmen, bu gözden geçirmelerde, anlam dünyası yolculuğu gibi tehlikeli yolculuklara girişmez.
c) Yapıt, “akademik” ciddiyetle incelendikten sonra yargılanır. Bu yaklaşım, gözden geçirmeye göre daha donanımlı olmayı gerektirir. Bilgi ve düşüncelerimiz yardımıyla takdir yetimizi kullanarak yapıtı değerlendiririz. Bu tür bir takdir yaklaşımı, yaşanmamışlığı taşıdığı için mesafelidir. Kimi zaman,akademik bakış,buna “nesnellik” der.
d) Yaşanmamışlığın en olumsuz biçimi yapıta önyargılarla yaklaşmaktadır. Üyesi olduğu, çıkarı bulunduğu bir yayın kurumu adına eleştiri yapanlarda bu tür önyargılamaları görürüz. Önyargıyla bakan kişi kendini eleştirmen olarak görür. Yapıtı yaşayamadığı için o yapıtın eleştirmeni değilse de, deyim yerindeyse Deli Dumrul’udur! Ticâri satış elemanıdır. Seçtiği ve seçmediği yapıtlarla gerçekleştirdiği budur.
2- Eleştirmeni olabildiğimiz yapıtlara beğeniyle yaklaşırız. Beğenimiz, bilgimiz, eleştiri duyarlılığımız, eleştiri namusumuz bu yaklaşımda önemli bir yer tutar. Beğenimizle yapıtı yorumlar değerlendiririz. Yine de yapıtın anlam dünyasına girdiğimiz söylenemez. Belki, bu yazıdaki kavramlar açısından söylersek, anlam dağarcığına ulaşıp da, anlam dünyasına girmeyiz.Bunu “tarafsızlık”, “nesnellik” adına ya da yapıtın anlam dünyasını girilmeye değer bulmadığımız için yaparız. İsteyip de anlam dünyasına girememek de, bizi beğeni düzeyinde bir yaklaşımda bırakmış olabilir.
3- Eleştirmeni olduğumuz yapıta ise, anlamlaşmanın verdiği bir zevk ile yaklaşırız. Zevk, yapıtın anlam dünyasında dolaştıkça dönüşümler geçirir, açık uçludur. Yapıtı denemekte, yaşamaktayızdır, bu yaşam zevkimizin sağladığı enerjiyle gerçekleşir. Anlam dünyasının ötelerine götüren güçtür zevkimiz; bu dünyadan öğrenip, yorumumuzu anlam işliğinde, işleriz. Her anlam dünyası yolculuğundan öğrenerek döneriz.
Eleştirmen yapıtın anlam dünyasından etkilenir, dönüşür; bu dünya da, eleştirmenden etkilenir, farklı yüzlerini belirgin kılar, örtülü anlamlarını görünür kılar, görünür sandıklarımızı örter. Eleştirmeni olduğumuz yapıta yaklaşma yollarından biri de tarzımızla yaklaşmaktır. Tarzımız, bize özgü olan, yapıtla ancak bizim gerçekleştirebileceğimiz yaklaşımı olanaklı kılar Kendimize özgü yaklaşım, başarılı olabildiğinde, okurların da diğer eleştirmenlerin de bundan öğrenecekleri olabilir. Yapıtla eleştirmen arasındaki yakışma doruğuna varmış olur. “Ancak bu eleştirmen, bu yapıtı böyle yorumlayıp değerlendirebilirdi” deriz, tarzı olan başarılı bir eleştiriyi okuduğumuzda.
TÜRKİYEDEKİ TÜRKÇEDEN ELEŞTİRİ Eleştirmek, eleştirmeni ister. Eleştirmen için bir göze almadır eleştiri. Biz de yeterince geliştirilmemiş bir alandır. Eleştirinin, Türkçe’deki eleştiri sözcüğüyle oynayarak, Türkiye’deki durumu için birkaç ipucu verebiliriz. (Bunu bir düşünce oyunu olarak kabul edebiliriz!) Eleştiri sözcüğünü “ele-eştiri” diye okursak, ele eştiri yapmak diye bir sonuca varabiliriz. “El”in anlamlarından biri “irade, otorite, iktidar”dır. “Bu adamların elinde ne yapabiliriz?” tümcesinde olduğu gibi. Eştirmek sözcüğü ise, eşme işini yaptırmanın yanında, “bir işi bir an önce yapmaya koyulmak, bir hizmetin yerine getirebilmesine çalışmak” anlamını da taşır. Bu yorumla “ele-eştiri”, otoriteye, koşturmak hizmet etmek anlamına gelir ki, çıkarları, patronları için eleştiri yapanların etkinliklerini anlatır. Oysa, başka türlü okumayla ele karşı eştiri, otoriteye karşı çıkmak sonucuna da varılabilir. Kime eştiri yapıyorsun? Ele, Ele koymaya, müdahaleye, müdahale eden otoriteye. Eleştirinin yaptığı çağrışımlardan biri de elleştirmedir. Elleştirmenin zengin anlamları içinde, “tokalaştırmak”, “yardımlaştırmak” dikkat çekicidir. Yapıtla eleştirmen, yapıtla okur arasında bir tokalaşma, yardımlaşma çabasıdır. Elbette, Batı dillerindeki karşılıklarına benzer temel bir anlamı var eleştirinin. Elemekle ilgili! İncesini kabasından ayırmak, en iyilerini seçmek. Elemek, elimizdedir. Elleşmeye, yardımlaşmaya, bilimlerle, felsefeyle, yaşamla bağlar kurarak, gereksinimimiz var. Bu güçle, bu güce el vererek, bu elle, eştireceğiz, eleştiri atını hızla süreceğiz. Türkçenin olanaklarıyla, Türkiye yaratıcı eleştirmenlerine gebe olabilir. El (sıra) birilerindedir belki, eştirecektir!.............”
Ne olduğunu anlamak için gayret gösteren bir insanın önce ne olmadığını bilmesi gerekir bana göre. Ve, ben bir eleştirmen olmadığımı biliyorum.
Yukarıdaki makaledeki mesaja baktığımda sıradan yorumları geçersek eğer şiiri okumak ile anlamanın aynı şey olmadığını, şiirin içine girip iyice haşır - neşir olmadan şiirle ve şairle rabıta kurulamayacağını, ayrıca emek verilen bir esere en azından emeğe saygı adına emek vermek gerektiğini anlıyor ve inanıyorum. Yeter ki emek vermeye çalıştığımıza şairi de emek verme zahmetinde bulunsun.
Heceye âşina olan bir kalemin serbest tarzlar için çok şey söylemesi haddini aşmak olarak yorumlanması sanırım yanlış değildir. Ama, birkaç şey söylemesi de çok görülmez diye düşünüyorum.
Bana göre;
Zaman için “ âhir “lik bir özellik iken bununla yetinmeyip, “ bir “ ile özelliği daha farklı çağrışımlara sürükleyip ayrı bir özelliğe bürümeniz düşünce ve felsefî yönden ayrı bir zenginlik kattığı bu çalışmanızı okuyup, şairinin sesiyle dinlediğimizde;
Duru, anlaşılır bil dilin hâkim olduğu, duyguların olabildiğince mısralara ve okuyucuya yansıtıldığını görüyoruz. Yani, şair anlamak isteyen okuyucuya kapılarını sonuna kadar açmış, önüne engel bırakmamış, dili itibarıyla da sözlüğe ihtiyaç duyulmayacak bir ifadeyi benimsemiş.
Ama;
“Babaların son teli kırılmış Sözlerinden akar bu nehir”
“ Ve akışı denize ağıtıdır anaların “
“ Ve kırmızı eteklerin Süpürdükçe telaşını sokakların “
“ Sandığında küflendi sandığın “
Gibi, ibreyi yukarı tırmandıracak,
Hele;
“ Dinle! Aynı yastıkta ölemediğim “
Gibi duyguyu ve hitabı zirve yaptıracak ifadeleri ile dikkat çeken bir çalışma olduğunu söylemeliyim. Duygu ritmi ve seyrinin dizelere tam olarak yansıdığı, okuyucuya bu duyguları birebir yaşatabilen, sürükleyici ve vurgulu bir çalışma olarak değerlendirdiğimi bilmenizi isterim.
Emeğe, özene ve ciddiyete teşekkür ediyorum.
Eyvallah!
Oflu tarafından 7/14/2009 1:40:43 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ölürken bile sana yürüyordum Kendimden çoğalıyordum halka halka zaten “yok” bir limanda Suyuma atılmış bir taş gibiydi sesin Bir gemi güvertesinde Hiç şımartılmamış çocukluğuma El sallayan resmin Sen serçe vicdanlım O gün konuştun martılarla Yüzün eskirken korkulara Ben ağlıyordum Kuş dilimle Sultan Süleyman’a
ÖLÜRKEN BİLE ONA YÜREÜMEK...
İÇİNDEKİ TÜM KÜSKÜNLÜĞE YA DA CEVAPSI SORULARA RAĞMEN SOYUNMAK ONA HİİÇ HESAPSIZ....
Ahir zamanda olsa şiiri yazdıran hala o aşkın ayak sesleri ki yüreğimizde bıraktığı izlerle...uzun soluksuz bir yolculuk gibiydi şiir,limanı olmayan demir atabilmek için...ama en güzel liman içimizde yaşıyor olması hala.
aşkın adı çıkmışsa yüreğinle ve çocukluğuna inen bir nehrin hala buz gibiyse suları... en çok yaşanan değil midir acıtan ne bugün ne yarın ne bir bıçak ne bir yoksulluk. unutulmayan dili geçmiş zamanın dayanılmaz vurgunu davetsiz bir misafir gibi vakitli vakitsiz kapında.
ve aşk bir cami avlusunda unutulmuş güvercin tedirginliğinde gülümseyişti çok zaman geçti acının gözyaşıyla tövbe ettiği günler üzerinden zaman çok geçti avlularda serçelerin ölmesi için.. hangi kanada tutunsam kanar her yanım...
Geceye gölge şiir... Yine yeniden.. okumak ne güzel.. saygımla...
Ölürken bile sana yürüyordum _____________________ Ölürken sana yürümek de en demek, bu ne büyük ask yarabbi. Yüreginize selam olsun, tebrik az gelir duygulariniza. Siir ve yorum her zaman gibi harikaydi ... Her an ve her mekanda ask. Gecmiste, bugünde ve yarin (lar)da. Ucunda ölümde olsa ask askligindan zerre kaybedermi? ...
bir zamanlar çocuklar şımarmazdı bir zamanlar aşk ve dostluk vardı ve sevgi yürekte yaşanır hiç ama hiç dokunulmazdı...muhteşem bir şiir okudum yine dost kalem...saygı, sevgi, kocaman selamlar gönderiyorum...maviler yüreğinize...
şiir dinliyorum...hiç şımartılmamış çocukluguma --ell sallayan resmim-- şiir dinliyorum Harika bir resim Yani kısaca mükemmel ...bir ahir zaman a özlem duyarak yüreginiz dert görmesin saygılar sevgiler ...kulaktan paslar siliniyor sayenizde
Bir ahir zaman dı.... .... Aşktı ama, Yanızlıktı... .... Bir ahir zamandı İki çocuğun gözlerindeki ışıltıtaydı umut, Yarınlar saklıydı titrek yüreklerinde Ve korkusundaydı zamansızlığın Geri gelmeyecek günlerin kaygısı Çöktüğünde omuzlarına Beklentinin zorluğunda Bir ahir zamandı
Gecemin en güzel şiiri usta. Sabaha yeniden buluşmak üzere şiirde. Saygı ve selamlarımla.
x adamus tarafından 7/14/2009 12:28:08 AM zamanında düzenlenmiştir.
TOPLADIM SAĞLAMASINI YAPTIM SONUÇ;AHİR ZAMANDA TEK OLMASI GEREKEN YOLDAŞ AŞKTI =ELDE VAR AŞK =BİR AHİR ZAMANDI ŞİİRİ ÜSTADLARIN ŞİİRLERİNE YORUM YAZMAK KOLAY DEĞİL ANCAK BU KADAR BECEREBİLDİM.SAYGILAR SUNUYORUM
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.