0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1004
Okunma

yağmur damlaları sızan yüzüm çöllerin düzlüğünde
yolculuğum oturma odalarının rahat koltuğuna
kimseleri aranırım yok yalnız aynalar var gün biterken
burada otursam ömür boyu yağmur güneş demeden
insanları adımlama tehlikesi olmadan gölgemin üstünde
belleğimin uzayıp giden duvarlarına yaslanarak
bulutlar dağıldığında kendi oksijenimle paslanarak..
kimseleri aramam dudaklarında, kimseler yok
an’ı dolarım belime an fırlatılmış bir ok
elini dokunduğum ırmak gibi kaçarım avuçlarından
karanlık, ışığın olmayışı mı dolanıp duran yüreğimde
uzakta bir yıldız mı göz kırpan yeşil avlun
ben burada gökyüzünü gözlüyorum
sen bütün yıldızlarısın dünyanın çevresinde dönen
kimseleri aramıyorum dalgaların oyduğu yazıtlarda
beni arıyor birileri gecenin karanlığında..
ben soğuğu severim şiire düşman değildir
ben onu da severim her çıkışın inişi vardır
mum olmasa da olur aydınlığı yıldızlardan isterim
yola çıkarım kendime bakmak için vakitli vakitsiz
iyi de nereye gider yurdunu yitiren
mezarım ant içmiş çölde kaybolmaya
yatırsam ayaklarımı falakaya büyük çanlarla vursam
düş gücümün ötesindeki sözcüklerle buluşsam
yıldızları mahrem yerlerine kapasam
aşk insanın kendi bedeniyle söyleşmesi midir
çetecilerin ateşleri dağlarda yanarken..
ben karnına saplanan işlemeli hançer
seni bir kin gibi ölüm gibi seviyorum
yürüyorum/ yürüdüğüm dizeler sanki uyaksız gibi
kendimi sırtımdaki bıçak izinden tanıyorum
kayaların kökleri belleğime uzanıyor
yanıyorum..
fiyort