17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1981
Okunma

içinde hüzün olmayan bir şarkı söyle
çiçeğe durup ayaza kanmayan bir ağaç
gelinciğin ince belini düşün rüzgârda
düşün!
ayrık otu sevgilerin yüreğe sarılışını
tutkunun tutkalı kaç kez ellerine bulaşıp
kendini yakaladın dalgın kalemlerde
kim bilir aynalar kaç kez kırıldı
yüzünün alınyazısında…
ne hoştur geçmişi anmak
karanfil kokulu şekerken aşk
sakız kokulu kahveler içerdi dudaklar
penceresinden bakardı denizin mavisine
adı mutlu şiirler hep cebindeydi
yer ve gök yoktu
yokluk zımparalamamıştı yüzünü
varlığın ortasındaydı zaman!
bahar geldiğinde unutma
ki az kaldı
kadife çiçeği balkona taşısın bir ara sözleri
belki bulaşır dile
yahut yüreğe
yumuşacık sevgi…
basmadan perdeler camda dursun
sussun artık içerisinin karanlığı
iki kere açma camı bırak açık kalsın
rüzgâr neleri sürükler bilinmez
çam ağaçlarını ola ki unutma
kaç mevsimi sırtlar yeşillerine
iğneleri kendine batarken.
üstü şeffaf örtüler ser yüze
iyice öğren dünyanın yaşını
kaç aşk eskitti
kaç yâr can suyunda boğuldu
iklimleri teninde hisset ki
öğren yaşamayı
bir rüya nasıl uyanır kan ter içinde
öğret bunları kendine…
sokaklar lambaları sabahla söner
iki martıdır çatılarda gezerken aşk
ve iki ayak sesi
belki iki ürkek yürek
gemiler düdüklerini çalarken
başlar içinde o apansız acının sireni
bir kase şerbetti oysa ses
günün en güzel kelimesi
günaydın sevgili…
geceleri sayma gözleri kapalıdır onun
gündüzü de görme yaraları serer günletmeye
iyisi mi
renk ol
bulut ol
uç gökyüzüne…
iki kere gelinmiyor yaşamaya çünkü!