2
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
52
Okunma
Güneşin veda kızıllığına büründü mürekkebim;
Ruhumun kıyılarına vuran bu son dalga,
Aslında en büyük fırtınanın habercisi.
Kalbim efil efil titrerken, binbir umudun yeşiline veda vaktidir şimdi.
Gitmem lazımdı, gitmem lazım...
Nedenlerin sığ sularında boğma beni;
bazı gidişler akılla değil, ruhun o tarif edilemez zaruretiyle gerçekleşir.
Göğsümdeki o yeşil fırtınanın dinmesi için bu hicret şart; bilmen lazım.
Sana bu son bakışım;
bir ömrün özeti, bir kitabın en hüzünlü son cümlesi gibi...
Bir nehrin mecrasından çıkıp sonsuzluğa karışması gibi, sana son kez akıyorum.
Kalbindeki o Küheylan asaletini, bir mühür gibi taşıyacağım gittiğim her yerde.
Senden ayrılmıyorum;
aslında seni, dünyanın o gürültülü kargaşasından kaçırıp kendi sessizliğime saklıyorum.
Ne olur, o zülfündeki kederle, o mahzun bakışlarla beni yorma.
Severek gitmek, bir kalbi ikiye bölüp yarısını sende, yarısını yollarda bırakmaktır;
bu yük zaten bana ağır.
Üzerimize ayrılıktan bir hülle biçilmesine izin vermeden, en saf halimizle, bu veda busesiyle kalalım.
Yorulma ey Menzilim...
Sen bu hikâyenin en sessiz kahramanı kal.
Sen sus, ben senin yerine de yazarım.
Kalemim kağıdı her kestiğinde, çıkan o cızırtıda bile adın okunur.
Bilirsin, ben hep yazarım...
Yolların bittiği, sözün tükendiği o uçurum kenarında bile;
Yalnız seni, hep seni.
Yazarım...
5.0
100% (6)