0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
40
Okunma

Zamanın tozlu raflarında unutulmuş bir elyazması gibi sızlıyor göğsümün sol yanı; sefil, lakin mağrur. Bu kalp, artık sadece bir et parçası değil, rüzgârın en hırçın ıslığıyla efil efil savrulan, sükûtun ortasında kendi fırtınasını doğuran bir umman.
Bakışlarımda, toprağın çatlamış dudaklarına inat, inadına bir dirilişin rengi var; yeşil, en kadim tonuyla. Her bir zerresi binbir umudun imbiğinden süzülmüş, baharı bekleyen bir tohumun sancısını taşıyor.
Ve sen ey muhatabım!
Damarlarında şahlanan o asalet, sıradan bir soyluluk değil, bozkırın sonsuzluğunda nalları vaktin bağrına mühür vuran bir Küheylanın vakarıdır. Adımların toprağı incitmiyor, sanki bir hakikati fısıldıyor. Sen ki, irfanın hırkasını ruhuna bürümüş bir arif, modern zamanların gürültüsünde saklı kalmış o derin sessizliğin ta kendisisin.
Şimdi bırak kelimeler benim parmak uçlarımda raks etsin, yorulma, sen sus, ben senin yerine de yazarım. Mürekkebim senin sessizliğinden beslenir, bilirsin ben hep yazarım. Kağıdın beyazına, vaktin ayazına... Yalnız seni, hep seni.
Yazarım....
5.0
100% (2)