0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
19
Okunma

Kasabanın en eski sokağında, yağmurun taşları cilaladığı dar bir yol vardı. Bu yolun sonunda, herkesin “sessiz ev” dediği, duvarları sarmaşıklarla örtülü bir ev dururdu. Evde yaşayan yaşlı adamın adı Yusuf’tu. Kimse onun ne iş yaptığını, nereden geldiğini bilmezdi; ama herkes onun gözlerinde tuhaf bir ağırlık olduğunu fark ederdi. Sanki yıllar boyunca söylenmemiş cümleler, tutulmamış sözler, affedilmemiş hatalar orada birikmişti.
Yusuf her sabah erkenden uyanır, küçük bahçesindeki toprağı elleriyle yoklar, çiçeklere su verir, sonra kasabanın meydanına doğru yürürdü. Meydanda oturanlar onu gördüğünde başlarını hafifçe eğerdi. Çünkü Yusuf kimseye kötülük etmezdi ama kimsenin de hayatına fazla karışmazdı. Onun sessizliği, insanların kendi gürültülerini duymalarına neden olurdu.
Bir gün kasabaya Elif adında genç bir kadın geldi. Gözleri yorgundu, omuzlarında uzun bir yolun ağırlığı vardı. Küçük bir dükkân açtı; eski eşyaları onarıyor, kırık dökük şeylere yeniden hayat veriyordu. İnsanlar kısa sürede Elif’in ellerindeki sabrı fark etti. Kırılmış bir sandalyeyi onarırken gösterdiği özen, sanki kırılmış bir kalbi sarar gibiydi.
Yusuf bir gün Elif’in dükkânının önünde durdu. İçeri girdiğinde, raflarda geçmişten kalma saatler, aynalar ve kitaplar gördü. Elif başını kaldırıp ona baktığında, Yusuf ilk defa yıllardır birine uzun uzun baktığını fark etti. Aralarında kelimelere ihtiyaç duymayan bir sessizlik oldu.
Zamanla Yusuf, Elif’e kasabanın hikâyelerini anlatmaya başladı. Elif de Yusuf’a neden bu kadar sessiz olduğunu sormadı; çünkü bazı cevapların sorulmadan yaşanması gerektiğini biliyordu. Günler haftalara döndü. Yusuf’un gözlerindeki ağırlık azalmaya, Elif’in omuzlarındaki yük hafiflemeye başladı.
Bir akşamüstü, kasabada büyük bir tartışma çıktı. Eski bir mesele yeniden alevlenmiş, insanlar birbirini suçlamaya başlamıştı. Herkes haklıydı, ama kimse merhametli değildi. Sesler yükseldi, kalpler sertleşti. O an Yusuf kalabalığın ortasına çıktı. Sesi yüksek değildi ama netti. İnsanların yüzlerine baktı ve yıllardır içinde taşıdığı cümleyi söyledi:
Vicdan ve merhamet sahibin olsun
Bu söz, kalabalığın ortasına düşen bir taş gibi dalga dalga yayıldı. İnsanlar sustu. Kimileri başını eğdi, kimileri gözlerini kaçırdı. Çünkü o söz, herkesin bildiği ama unuttuğu bir gerçeği hatırlatmıştı.
O günden sonra kasabada her şey bir anda düzelmedi. Hatalar yine yapıldı, kırgınlıklar yine oldu. Ama insanlar artık durup düşünmeye başladı. Elif’in dükkânı, sadece eşyaların değil, konuşmaların da onarıldığı bir yer oldu. Yusuf ise eskisi kadar sessiz değildi; ama konuştuğunda hep ölçülüydü.
Yıllar geçti. Elif başka bir şehre gitmek zorunda kaldı. Yusuf onu uğurlarken, gözlerinde artık ağırlık değil, dinginlik vardı. Kasaba Yusuf’u yıllar sonra toprağa verdiğinde, sessiz evin kapısında küçük bir tahta levha asılıydı. Üzerinde tek bir cümle yazıyordu; Yusuf’un hayatı boyunca taşımaya çalıştığı, insanlara miras bıraktığı o cümle:
Vicdan ve merhamet sahibin olsun
5.0
100% (1)