2
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
44
Okunma

bu gece aya baktım,
gökte duran bir cisme değil,
ruhuma değip geri çekilen ışığa baktım.
o yakıcıydı.
çünkü insan ışığı değil,
önce gölgesini tanır.
gece derinleştikçe, daha çok utanırdı
o çoğalırdı, sesler geri çekilirdi.
ben sustum.
nefes aldım ama
adını anmadım;
çünkü bazı isimler
dil hazır olmadan söylendiğinde
taşımaz insanı.
fenada işte böyle başladı.
ben dediğim şey
yavaş yavaş çözülürken,
özlemek sandığım halin
bir ayrılık değil,
bir tutunma direnci olduğunu
orada anladım.
çok acı vardı,
ben bunu inkar etmiyorum.
ama bu acı, bir ceza değildi,
meğer fazlalıklarından arınmak gibi
savrulmaktı.
ondan bir süre durdum bekledim
sonra bir tenhaya sığındım.
o çıplak nur, çok ağırdı.
biliyor musun orada
kimlik yok,
isim yok.
yalnızca bir tek
hal vardı.
o an hicran
bir kapı gibi açıldı.
ben öylece geçtim o kapıdan.
geride ise bir tek tanımlar kaldı,
iddialar,
ve ben diye savunduğum,
her şey.
sonrasında anlamsızlaştı her şey
bir sessizlik geldi her yere
öylece çöktü.
yakmayan o, yakan o.
bak bu şafak söktüğünde
o nur bir kez olsun çekilmedi bu defa,
kaldı içeride.
işte ben o an, anladım
oysa nur
sadece gelen değilmiş,
yerini bulanmış.
beka dersen
o sessizce başladı ve iddiasızdı
kalmak gibi,de düşünmüyordur
inziva
artık bir kaçış değildi,
sadece kendi yerini bilmekti,
sınırlarını sevmekti.
bulutlar utandı, ben hiç korkmadım.
perdeler
düşman değildi artık.
şimdi bakıyorum da,
ay hala orada.
ama yarınlara bakamıyorum,
ışık yerini bulduğunda
bakışlar susar.
kalan, adını bilmediğim
ama taşıdığım bir hal bu.
hiç anlamadığım
eksildikçe çoğalan.
*
Mehmet Demir
161224