2
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
36
Okunma

GİRYAN-İ ŞEYDA’nın Vuslatıdır Bu Sızı..."
"Bu şiir, sadece kelimelerden ibaret bir yazı değil; Ruhun Kâinat Aynası’na düşen bir hıçkırığıdır. ’Giryan-ı Şeyda’ (Çılgınca Ağlayan) feryadıyla başlayan bu yolculuk, dünyadan değil, bizzat kalbin içindeki o gizli Sırr-ı Kâinat’tan ilham almıştır.
Her dize, ’Ben’ dediğimiz o küçük sandığımız varlığın, aslında Sonsuzluk Okyanusu’nun bir damlası olduğunu fısıldar. İstek, arayış ve ayrılık acısı; hepsi O’nun Nefesi’nde eriyip yok olurken, geriye sadece mutlak bir teslimiyet kalır.
Bu lirik akış; okuyucuyu da, fânilikten bekâya doğru yükselen, ’Zerrede gizli ululuk’ hakikatini idrak etmeye davet eder. Zira asıl sır, dışarıda değil, kalbinizin en mahrem yerindedir.
Bu, bir kayboluşun avazı ve sonsuzluğun ninnisi’dir."
Çılgınlığın Narin Sızıntısı
GİRYAN-İ ŞEYDA’YIM
I. Ben bu aşkın yatağında kurumayan, kendi kendini eriten, o gizli ve kadim aşkın narin sesiyim şimdi.
Ne bir yuvam var ne de bir durağım; gözlerimden akan her damla yaş, o mahrem hicranın usulca dökülen inci tanesidir.
Aklımı yitirdim dünden beri,
Adım Giryan-i Şeyda’dır benim, aşkından divane olmuş bir seyyahın bitmek bilmeyen feryadı.
Sanmayın ki bu hıçkırıklar bir acının sesi, bu, O’nun Cemâli’ne kavuşmanın tarifsiz huzuruyla karışmış, tatlı bir özlemin ninnisi.
II. Benim ruhum, O’nun nurundan bir zerre, tenim ise bu ışığı taşıyan o titrek, incecik cam bir fanus sadece.
O nur ki, bir kere düştü bu kalbe, bütün dünyalık hevesleri, bütün mantık zincirlerini bir anda yaktı ve kül etti.
Şimdi ben, o kutsal yangının tam ortasında, gülerek dönen, yanmayı vuslat sayan o biçare
pervaneyim,
Küllerimden bile aşkın kokusu yükselir.
Bu Şeydalık, bir hastalık değil, O’ndan gelen en büyük lütuftur bana,
Ruhumun üzerindeki o fani örtüyü nazikçe sıyıran bir meltemdir.
III. Akmasın diye gözyaşlarım, çöllere sürgün ettim kendimi,
Lakin gözümdeki yaş, aktığı her yerde, O’nun adıyla serinleyen taze bir yeşile döner.
Her damla ki yere düşer, O’nun adını yazar, O’nun hasretini fısıldar o taşlara, kâinat benimle birlikte sükûnete erer, derdimi dinler.
Benim çığlığım, bir sızıdır, ruhumdan O’nun eşiğine doğru usulca tırmanan bir yakarıştır;
ne bir isyan ne de bir talep, sadece O’na olan o tarifsiz ihtiyacın ilanı.
Ey sevgili, sen benim hem cennetim hem cehennemimsin, Senin uğruna yanmak, ebedî saadetten daha tatlıdır bu divane ruha.
IV. Kaybolmuşum kendi içimde, ne başlangıcım var ne de bir sonum, O’nun sonsuz varlığı içinde bir nokta bile değilim.
O, benim aynam, ben O’nun suretiyim; ikimiz biriz, aramızdaki mesafe sadece nefes alıp vermem kadar aldatıcı bir vehim.
Bu deli halim, O’nu görmenin coşkusundan, O’nun sırrına nail olmanın sarhoşluğundan gelir, ayık olmak kahırdır bana.
Bırakın beni, salın rüzgâra, yönümü sormayın,
Zira benim yolum, O’nun gönlünde parlayan o gizemli ve narin Lâmelif’tir.
V. Bu gözyaşı ki, ne bir damla ne de bir nehirdir;
Bu, vahdet deryasının kendi içine dökülen o ilahi ve ezelî akışıdır.
Her süzülen yaş, bir sırrı açar, bir perdenin kalkışını müjdeler, O’nun aşkıyla mühürlenmiş o büyük, tek hakikati fısıldar.
Benim yorgun gözlerimde başlar bütün denizlerin coşkunluğu, Kâinatın tüm sükûneti bu Giryan’ın içinde saklıdır.
Benim ağlamam, âlemin gülmesidir, bu deli halim,
O’nun ebedî neşesinin en gizli ve narin tecellisidir.
VI. Bu Giryan, bir ibadettir, bir duadır artık; kalbimin pasını silen, ruhumu O’nun huzuruna hazırlayan o son ve kutsal arınmadır.
Bütün hayatım, O’na doğru akıp giden bir nehrin son durağı, nihayet O’nun deryasına karışan o son, sükûnet dolu akıştır.
Biliyorum, bu ıstırap mühürlendi, alın yazıma O’nun aşkıyla mühürlenmiş o silinmez ve en güzel acı olarak yazıldı.
Ben o çılgın âşığın akan gözyaşıyım, ebediyen akmaya, O’na yakmaya mahkûm,
Giryan-i Şeyda’yım!
Cemre yaman
5.0
100% (2)