2
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
52
Okunma

Uçurumun kenarında bir cam kırığı,
Ne düşeceğini bilir ne de kalacağı yeri.
Gönlünde unuttuğumuz o ince sızı,
Her anı birikmiş, ihmal edilen zaman tiryakisi.
Gökyüzü neden bugün Mavi değil? Siyah boyanmış kederin gölgesi.
Şehrin uğultusunda yorgun bir eğil,
Ruhumu yutan betonun kör nefesi.
Bir tren sesi var, hep kaçıp giden,
İstasyon kalabalık, bekleyen kimsesiz.
Yürüdüğümüz yollar, neden diken diken?
Her adımı bir yemin, her anı bir çaresiz.
Duvarda asılı kalan o eski resim,
Gözyaşımın tuzunu hala taşıyor.
Hatıra denilen o acı sevimli isim,
Sessizliğin nabzında sürekli yaşıyor.
Biz ki, kaybolmuşluğa en yakın fener,
Işığımız sönmüş, denizimiz durgun.
Oysa içimizde bir nehir saklar her yer,
Akıp giden ömrün en büyük vurgun.
Soğuk bir rüzgar eser, perdeleri yırtar,
Pencerede bekleyen o hayal meyal siluet.
İçimde bir soru var ki, beni bin defa yıkar,
Kader mi bu, yoksa kendi çizdiğimiz illet?
Herkesin bir sırrı var, kimseye açmadığı,
Gecenin örtüsü altında yanan bir köz.
Oysa kalbimdeki bu eski ve paslı bağ,
Çözülmeyi beklerken söylenecek son söz.
Aynada gördüğüm yüz, bana yabancı,
Tanıdık bir çizgide gizlenen hüzün.
Zamanın çarkı döner, ruhum utangaç,
Terk edilmiş bir şehrin sonbahar yüzü.
Bir keman ağlar, notaları titrek,
Melodisi tanıdık, ama ritmi kırık.
Her nefes alışımız, sanki bir dilek,
Yarına kavuşmaya o kadar mı darlık?
Şimdi bir mola ver, durdur o telaşı,
Koştuğun yollar değil, içinde ne var?
Unutulan her sevda, ruhunun yoldaşı,
Ve en büyük hezimet, kendini bırakman.
Bir tohum filizlenir en derin yasta,
Oysa hayat, kırık dökük bir yelpaze.
Ne zaman ki susar o içindeki hasta,
Anlarsın ki asıl zaman, sadece bu "AZ"da.
Cemre yaman
5.0
100% (2)