6
Yorum
21
Beğeni
0,0
Puan
97
Okunma

Yazın köy yollarına düştüğümüzde tanımıştık Ayşe teyzeyi.
Yaş, bastona dayanmış bir gölge gibi omzuna çökmüş,
gözleri artık ışığı değil, hatıraların iç sızısını taşıyordu.
Sıcak bir sohbetin ardından
çocuklarının ve onların kışkırttığı torunların
onu hor gördüğünü fısıldamıştı alçak bir sesle.
Sözleri bir çığlık kadar keskin,
bir anne duası kadar da hüzünlüydü.
Ben içimden “yaşlılık halüsilasyonları ” diye düşünürken,
o titreyen dudaklarıyla bedduaları savuruyordu göğe:
“Arabanın altında kalsınlar… başları devrilsin…”
Acısının dili, ateşten bir ip gibi çözülüyordu.
Dur diyecek oldum, dinlemedi;
çünkü kırılan kalp bazen merhametin sesini bile duyamaz.
Sonra öğrendim ki, söyledikleri hayal değilmiş;
köydekiler bir bir anlattı:
“Yemek bile vermiyorlar… gözleri görmediği halde dışarı balkona atıyorlar…
biz elimizden geldiğince engel olmaya çalışıyoruz.”
O anda içimde bir burç kırıldı;
insanın insana ettiğini rüzgâr bile taşımak istemez.
Tatil bitti, şehre döndük.
Ve çok geçmeden Ayşe teyze göçtü bu diyardan.
Ayşe teyze göç etti, ama gölgesi hâlâ duvarlara sinmişti.
Bastonunun tıkırtısı kırık bir melodiyi andırıyor; gözleri artık ışığı değil, geçmişin yaralarını taşıyordu.
Ardında, içimde dünyadaki adaletsizliği anlatan sessiz bir yankı bıraktı.
Üzülsem mi, kurtuldu diye sevinsem mi bilemedim.
Ama en acısı,
o titrek bedduaların bir bir toprağa düştüğünü
ve filiz filiz gerçek olduğunu duymaktı:
Önce büyük oğlu,
sonra bir torunu,
sonra diğer oğlu…
Hepsi yollarda, trafik kazasında öldü.
Anne, baba…
Duaları cennetin kapısını açar;
ama ahları —Allah korusun— ateş gibi iner insanın üzerine.
---
Ah be dünya..!
Neler alıp gittin böyle bizden
Hergün biraz daha eksiliyoruz
İnsan olduğumuz yerden...
Prose
/Malesef yaşanmış bir olaydır. Rahmetle Fatiha /