5
Yorum
29
Beğeni
5,0
Puan
216
Okunma
I.
Yıllar, yüreğimden kayıp giden bir çöl sızısı, bir hicret yangını,
Dünyanın ağır yükü, göğsümde sıkışan kefensiz bir ağrı.
Susuz kalmış bir çiçeğin solgunluğu gibi çöker üstüme hakikat-i ıstırap,
Kanadı kırık bir martının çığlığı ile ürperir ruh-u perişanım
Zihnimde esir düşen düşünceler, kadim bir mühürdür o derin sessizliğe
II.
Kendi oyuncağını yoğurandı bu yorgun eller,
Çamurdan oyuncaklar yapardı, fani bir saadet ile
Her güne yeni bir sevinç sığdırırdı, kendi mutluluk bahçesinde
Meğer masum sandığımız o çamur bile,
Bir gün mutlaka kararır, mutlaka kirlenirmiş…
Yavaşça içimize sızan karanlık gibi
O vakitler kirin bile kirletemediği bir beyazı taşıyorduk içimizde
Yokluğun sızısı
Çamurlara yazı yazan parmak uçlarımda ebedi bir yalnızlık şimdi
Tanışmamıştım o vakitler, çaresizlik denen sarp yar kenarıyla
III.
Ömrümün bu hazan mevsimi, bir yitikliğin fermanı, bir veda-i azap,
Çocukluğumun sesi silinmiş, ruhumun en derin yarası
Sarıya çalıyor her renk, bir vebanın izi gibi, bir sararmış yaprak
Çocukluğum, sisli bir dağ yamacına saklanmış, erişilmez bir hatıra-i hüzün
Bu bedbaht göğüste, yarın olacak gibi yaşamak bile, bir yalan-ı ümit,
Daha bana varmadan, içimde eksiliyor,
IV.
Ayrılığın o buğulu, soğuk vedası, hazan türküsünün uğultusu olur
Kelimeler, titrek cümlelerin gözyaşlarından süzülen birer acı damla,
Ve sonsuzluğa kaybolur, içimin o ıssız ve kimsesiz yarınlarında
Biz ki, o yitik seslerin peşinde, bir gölgenin vedasıyız, bir hüzün izi.
5.0
100% (10)