4
Yorum
20
Beğeni
0,0
Puan
94
Okunma
kaburgalarımın kafesinde
çatırdıyor gök,
bir kıvılcım ki,
göğsümü ikiye bölen bir acı
ben o kışı geçirmiştim,
ayazları ezberlemiştim
İçimdeki karanlığın
titreyen etine bakıyorum
hangi kuyunun ağzında bekliyor adım şimdi
İçimde ki eksik hece,
tükenmek bilmeyen
bir sarkaç gibi
vuruyor zamana
nefesim dar bir geçit,
sesim,
kendi yankısından
yorulan bir yolcu
maskesiz ve çıplak
kendi çamurunda boğulurken
elindeki iğneyi başkalarına batıran
bu kalabalık şehre,
buradayım! demek için
yırttım o karanlığı
ateşe verdim
sığındığım siperleri
gök yarılsa,
iliklerim kanasa
bu yağmurun altında duracağım,
ta ki gözlerimdeki sel,
ruhumdaki
o süveydayı silene dek
yoruldum
uçurum kenarında
kendimi seyretmekten
şimdi sesim titrese de,
bakıyorum o dipsiz,
o sonu görülmeyen yere.
ellerimi kendi hakikatime kaldırıyorum
avuçlarımda biriken yağmur,
yüzüme sürdüğümde
beni boğacak ,
biliyorum
İnsan kaç kere ölür...
susuşum,
affet! diyecek kadar çıplak artık
yol bitti,
menzil, tam da olduğum yerdir