8
Yorum
30
Beğeni
5,0
Puan
210
Okunma
tenhalığın en dilsiz noktasında
gece, adını fısıldamadan öğrenir seni.
nefesin, aralıklı bir kapının eşiğinde kalır
tokmak soğuktur,
el uzanır yine de
son an gelmeden
kırmak istersin sertleşmiş yazgıyı
hiç açılmayacak kilitlere yorulur ya insan,
bunu bile bile
Bağdat’ın hayali bahçeleri düşer akla
serap değil,
yorgun kalbe sürülmüş solgun bir iz gibi
çöl yüreğinde kumlara batsa da ayakların,
vaha görmeyi dilersin
İçindeki çocuk,
avucu boşken bile
en parlak
bir misketi yuvarlar
zihninin dar odalarında
sevdiğin tarafından sevilme düşüncesi, ahh,
kemirgen bir sesle dolaşır duvarlarında
oldurmaya çalıştıkça
rüzgâr kırılır
kök sessizce çatlar,
toprak susar
düşler büyüten o garip kalp
karanlıkta boğulmaya başlar
güneşin yaslı bir kırıntısı bile
uğramaz buraya
olmayınca...
olmaz
söz kısalır,
kelimeler yutulur
masalların ipiyle yürüdüğün yolda
ruh aşınır
bütün yollar dönülür,
bütün köşeler susar
nasip,
boş bir avuç gibi kapanır
derin bir sessizlikte
5.0
100% (15)