7
Yorum
22
Beğeni
5,0
Puan
133
Okunma

Poetika – “Çinçik Martavalı”
Bu şiir, abartının kutsal mizahını yaşatmak için yazıldı.
Delibal, halk anlatılarında unutulan o eski “martaval” geleneğini —yani inanılmazı inandıran,
gerçeği efsane kılıfına sararak aktaran sözü— yeniden diriltmek istedi.
“Çinçik” serçedir, küçük, sıradan, neredeyse görünmez bir kuş…
Ama şairin dilinde o serçe, kâinatın başrolüne yükselir.
Bir avcının günlüğüne sığar ama imkânsızın hatıratına dönüşür.
Çünkü Delibal bilir ki: gerçeği söylemek bazen mizahın arkasına saklanarak mümkündür.
Bu şiir, aynı zamanda büyüklüğe övgü değil, abartıya methiyedir.
Avcı anlatırken inanır, dinleyen güler;
ama ikisi de bilir ki anlatılan, hakikatin ta kendisidir —
yalnızca biçim değiştirmiştir.
“Çinçik Martavalı”, Anadolu insanının sözle mucize yaratma yeteneğine bir saygı duruşudur.
Köy kahvesinde, soba başında,
ya da bir tarlanın kenarında dinlenen o büyük hikâyelerin devamıdır.
Kuş küçüktür ama hayal büyüktür;
ve bu şiir, işte o büyüklüğün mizahî aynasıdır.
Delibal bu şiiri yazarken avcıyı da, kuşu da, gerçeği de kendine çevirmiştir:
Avlayan da o, av olan da…
Çünkü bazen insan, kendi abartısına inanmadıkça
sözün gücünü anlayamaz.
Vecize-i Delibal: “Martaval, yalanın değil, hayalin hakikatidir. Gülerek anlatılan her şeyin içinde bir dua gizlidir.”
Çakaralmaz ile gitmiştim ava
Serçelerle doldu bir anda hava
Vurduğum çinçikle kaplandı ova
Marsa kadar uçtu gerisi sanki
Maşallah deyin de gelmesin göze
Gagasından pena yaptım bin saza
Burun kıvıran var, yazılan söze
Tanımıyor onu kimisi sanki
Duruşuna baksan, sanki küheylan
Dışı başka içi bambaşka hayvan
Korumalı ondan kendini insan
Tırnakları beton çivisi sanki
Bu da kim demeyin bakıp da ona
Görenler eylerdi yerden temenna
Bizimki yakındı yüz elli tona
İki yüz ton gelir irisi sanki
Kaşalotla mukayese, geç onu
Kırk ayda bitirir yüz bin aç onu
Doyamadım seyretmeye hiç onu
Gözleri okyanus mavisi sanki
Kırk kasapla yüzdüm tenini onun
Erciyes’e astım gönünü onun
Yüz ırgatla ölçtüm, enini onun
Bin yüz elli metre çevresi sanki
Sürek avı yapıp peşinden gidin
Elde kamerayla, pusuya yatın
Avına çökerken temaşa edin
Fantomu andırır sortisi sanki
Otuz ay uçarmış uyku kaçmadan
Seksen yıl yaşarmış hiç su içmeden
Formunda olursa bir gün geçmeden
Bin tane yumurtlar dişisi sanki
Bırakmaz huyunu ecel gelmeden
Geçirir ömrünü yerde kalmadan
Kuşlar havalanmaz izin almadan
Sanırsın onların reisi sanki
Gölgesini gören ürkermiş ondan
Çakalların şefi korkarmış ondan
Kartallar, şahinler bıkarmış ondan
Kahramanlık dolu mazisi sanki
Günlük elli çuval yemle doyan o
Harmanları dört bin yıldır soyan o
Avşar’a, Cerit’e posta koyan o
Toros dağlarının şakisi sanki
Kalbini matkapla oyduktan sonra
Kanadını Çin’e yaydıktan sonra
Etinden Erzurum doyduktan sonra
Adana’ya yeter yahnisi sanki
Yolunan teleği sığmadı hana
Yalnızca bir uyluk yakın kırk tona
Çalışırsa İGDAŞ sadece ona
Yüz on saat pişme süresi sanki
Yerini alamaz başkası onun
Ruhumuzu okşar, şarkısı onun
Altından değerli dışkısı onun
Harran’ı gübreler küspesi sanki
Sakatat kısmının hakkını verin
Ondaki lezzeti tadarak görün
Doksan gün boyunca günde üç öğün
Orduyu doyurur beytisi sanki
Kaf Dağı’nda bile hükmü yürürmüş
Su içtiği zaman umman kururmuş
Nice avcılardan postu korurmuş
İstiklal savaşı gazisi sanki
Kapanır tüyünden bütçe açığı
Anlatır methini reklam kuşağı
İstanbul’u besler sade iç yağı
İzmir’e çok gelir yarısı sanki
Kadirli, Andırın, Afşin’den başka
Antalya, Kayseri, Mersin’den başka
Sakarya, Ankara, Samsun’dan başka
Bursa’yı doyurur sotesi sanki
Kanatları için yüz mangal yaktım
Dokuz bin turist var uzaktan baktım
Altmış kamerayla resmini çektim
İbikleri Eyfel Kulesi sanki
İçimden haykıran sesi dinledim
Onun sayesinde hayır işledim
Hava kurumuna teslim eyledim
Kırk uçak aldırır derisi sanki
Mitilini atıp öldüğü yere
Görevini yaptı vermeden fire
Teşrif etti belki günde yüz kere
Kırk yıl ağıt yaktı karısı sanki
Ciğerinden çıkan saçma yüz kürek
Bin kırk kurşun yemiş soldaki böbrek
Delibal’ım çinçik değil mübarek
Makine kimyanın bayisi sanki
DELİBAL – Celil ÇINKIR
5.0
100% (10)