1
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
309
Okunma
göçe zorlanmış kavimler gibi, avaz bir haykırıştayım şimdi/ağıt ağıt.. sana b-akıyorum sonra sola, sol yanıma..
uzandın/
kıvrılıp
ve kapatarak gözlerini..
soğuk değil mi?
solgun evet
tenine değmemiş
bütün çiçekler..
kokuN yayılıyor
ciğerlerime
bir yağmur sonrası ki
ölüm bir başka gerçek
en az yokluğun kadar..
biliyorum..
dil ucuna kadar gelip,
yutkunuyordun
mavi asitli bir şekeri
yuttuğunda düşlerin
ve dişlerin arasına
sıkışacağına bakmadan..
ve sen,
soluk yüzlü
bir sonbahar gibiydin,
hangi mevsime
düş/se yüreğin
küsüyordu yaprakların
ayaz diyordum
anımsa..
üst dudağına
soluğumun çarpması ki
renklerinde yokum
gök kuşağının bakma göğe.
..aramızda uzanan
boşluk mu?
sanıyorsun...
sana öğrettiğim
hiçbirşeyi unutmamalısın.
denizin tuzunu/kokusunu
ve iyotunu ki
sonrası derin...
orada mısın?
odanda
bir şirin derinliğinde
yüreğini tarif etmekte misin?
orta parmağını alıp,
işaret parmağının altına,
küskün ve alıngan
bırakırken mevsimleri
uyanırken sana
güne ve sabaha.
bir kere bile
bakmadan ardına/
aynaya
ertelenmiş bir
sensizlikte/sessizlikte
konuşmaya başlamıştı
sözlerin ki
çapraz köşelerine
çekilmişti odanın,
cevapsız sorguların...
ve kelimeler/in
kuytulara saklanmış
pişmanlıklar gibi
düşüp omuzlarının
saçaklarından
sana gelecek...
bebek uykusundan
uyanacaksın/masum ki
bebeklerinde g-özlerinin
tabletler ve bilinmedik iksirler
aşkın yasallaşmış kanunları gibi
vazgeçeceksin pek çok şeyden
itiraf etmeden şimdi...
ve ben,
b/aktım
eksik/
Islak ve sırılsıklam
yokluğuna ki
vahaydı dedim sonra
hepsi/hepsi.
b-aktım.
kuyularıma/kuytularına..
(...)