1
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
111
Okunma
Karanlık bir kuyudan uzanan elin sızısı,
Bir damla ışık dileyen her kör bakışın yankısı.
Umut, o ince tel ki, kopmaz sanırsın bazen,
Ama her titreyişinde ruhun, derinde bir ses fısıldar:
"Tükendiğin yerdesin, ve yeniden başlamak zorundasın."
Beklemek, o sessiz çığlık, duvarları delen bir hançer.
Yorgun düşmüş omuzlarda bir gökyüzü taşımak ne demek?
Gidenlerin ardından, bir daha dönmeyecek baharları bilmek,
Yine de her sabah, pencereyi aralamak zorunda kalmak...
İşte o an, umut değil, umudun bıraktığı yara konuşur.
Gözyaşı, tuzlu bir yemin, kurumuş toprağa düşen.
Unutulmuş bir melodi gibi, kalbin en ücra köşesinde esen.
Oysa bir fidan gibi tutunur toprağa, inatla yeşermeyi bekler,
Güneşin bir gün elbet, o en soğuk dehlize de değeceğini bilerek.
Ağlamak, o tünelin sonuna inatla bakmak demektir.
Bitmiş denilen yerde, yeniden bir nefes almayı denemek...
Çünkü bilirsin; en büyük acı, umudun yokluğunda değil,
Hâlâ var olduğunu bile bile ona ulaşamamaktır.
5.0
100% (4)