0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
215
Okunma
Evvelâ gül idin, şimdi hazânsın,
Ne rûhun diri, ne de cânansın.
Yalancı sevdân karardı gönlüm,
Ben sustum, sükûtunla beyânsın.
Sîneye hancer urdun derinden,
Sözün yâd kalır hicrân yerinden.
Ben sabrı öğrendim taş sesinden,
Sen zehrinle yandın öz yerinden.
Ne vefân var sende ne niyyet,
Her adımın içre hîle, sûret.
Kandil sandım seni zulmet gecem,
Meğer riyân imiş nûr-ı hâlet.
Sûretin gül idi, aslı dikenmiş,
Her tebessümün bir zehr ü fenâymış.
Ben sevdâ sanıp inandım candan,
Meğer kalbim sana zindân imiş.
Adını andıkça gönlüm kararır,
Hatırın geldikçe sîne daralır.
Ne dua ederim ne lânet ey dil,
Unutmakla insan arınır.
Ey devrin sanemi, nefsin esîri,
Sözün her hecesi nifâk pîrî.
Ateş dedim sana, duman imişsin,
Yokluğun, varlığınla bir sîri.
Ben sevdim elbet, sen boğdun beni,
Sözlerinle kırdın öz cân’ı.
Adın anılsa sükût çöker içe,
Çünkü o nâm söndürür cânı.
Ne kaldı senden, bir an, bir iz,
Bir hüzün, bir acı, bir alay giz.
Kırık aynada donuk bir sûret,
Benim gözümde yitip gitmişiz.
Ey vefâsız çağın rüsva yâdı,
Kendine hayrı yok, aşkın feryâdı.
Ben hür oldum, sen esîr nefsine,
Zevâlin budur, yoktur imdâdı.
Şimdi adın savrulur kül misâli,
Benim içimde yok artık hâli.
Ne andım kaldı ne sesin sedâsı,
Nisyânla mühürlendi hitâbı.
5.0
100% (2)