0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
41
Okunma

Demir direkler, gri gökyüzü,
Ve her gün aynı saatte gelen o otobüs.
Aşk, büyük laflarda değil,
Bu beton sığınakta bekler.
Sen,
Boynunda her zaman o aynı kırmızı atkı,
Elinde yarım kalmış bir kitap,
Bakışların, şehri aşan bir tren yolu.
Hiçbir yere ait değil gibisin,
Ama her an buradasın.
Ben,
Sırtımda ağır bir çanta,
Aklımda çözülmemiş denklemler,
Sana bakarken saati unuturum.
Giden otobüslerin değil,
Senin gözlerinin tarifesine uyarım.
Hava soğuk, rüzgâr acımasız.
Ama senin varlığın, o görünmez soba.
Ne zaman gülsen, camlar buharlaşır,
Sanki içeride yaz başlamış gibi.
Konuşmayız. Gerek de yok belki.
Her sessizlik, bir mektuptur aslında,
Okunmamış, ama hissedilmiş.
İki yabancı, aynı durağın ortak sırrı.
Otobüs gelir, kapılar açılır.
İki farklı yöne gitmek zorundayız.
Bir an duraksarız, o yarım saniyelik boşluk;
Sonsuzluk, bir basamakta sıkışır kalır.
Sen binersin, cam kenarı senin.
Benim durağım sonra, bir adım geride.
Ve giderken bıraktığın o boşluk,
Yarın sabahın en büyük umudu olur.
Hüseyin TURHAL