0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
39
Okunma

Geliyor. Önce havayı ağırlaştıran o metalik kokuyla belli ediyor kendini, sonra uzaktan gelen hafif bir çıtırtı başlıyor. Sonbahar yağmuru, ne yazın şımarık sağanağı gibi ani, ne de ilkbaharın umut dolu çisiltisi gibi kibardır. O, derindir.
Gökyüzü, günlerdir içinde tuttuğu tüm ağır sırları bırakmaya karar vermiş gibi. Damlalar cama vurdukça, dış dünya sessiz bir tabloya dönüşüyor. Her bir su izi, içerideki huzurla dışarıdaki karmaşanın arasına çekilmiş incecik bir perdedir. Bu, kendini dinleme mevsimidir. Pencerenin buğusuna parmağımla çizgiler çizerken, o ritmik tıkırtı bana bir ninni gibi geliyor.
Yağmurun sesi, şehrin telaşını yutan bir metronomdur. Sanki her damla, toprağa dokunduğunda bir itirafı fısıldıyor. Caddeler parlıyor, asfaltın üzerindeki neon ışıklar binlerce minik yıldıza dönüşüyor. Her şey yıkanıyor, temizleniyor.
Sonbahar yağmuru, bana hep bir şeyleri gözden geçirmemi söyler. Dışarıda dünya griye bürünürken, içeride en sıcak çayı demlemek, en eski kitabı açmak ve kendi içine çekilmek ister canım. O, sadece ıslatmak için değil, derinlemesine hissetmek için yağar. Ruhumun tozunu alan, yavaşlatan ve beni yeniden topraklayan o kaçınılmaz, ağırbaşlı müzik.
Hüseyin TURHAL