0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
35
Okunma

Islak gizem... O, sadece bir nemlilik değil; o, açığa çıkmaya direnen bir sırrın üzerine çökmüş ince, şeffaf bir perdedir. Hava, aniden ağırlaşır, nefes yavaşlar. O ıslaklık, dokunmaya cüret ettiğimizde avuçlarımızın arasından kayıp giden bir hatıra gibidir.
Bu ıslaklık, aynı zamanda bir davettir. Bir şeyin henüz tam olarak kurumadığı, henüz tam olarak çözülmediği bir ana işaret eder. Ormanın derinliklerindeki çiğ taneleri gibi, ışığı yansıtır ama dokunulmaya izin vermez. Her bir damla, içerideki saklı dünyanın dışarıya sızan, küçük, parıltılı bir kanıtıdır.
O, bedenin en mahrem anlarında, utancın ve şehvetin sınırlarında belirir. Alın terinde, gözyaşında veya bir öpücüğün hemen sonrasında kalan parlaklıkta. Islak gizem, duyguların o kadar yoğunlaştığı, o kadar gerçek olduğu bir andır ki, katı formu bile çözülmeye başlar.
Islak Gizem, bize her şeyin her zaman net ve kuru olmak zorunda olmadığını fısıldar. Bazen, en güzel, en değerli şeyler, hafifçe nemli kalmış bir belirsizlikte, dokunulmaya hazır ama tam olarak kavranamayan o yumuşak alanda saklıdır. O, kalbin kendini koruma altına aldığı, ama aynı zamanda açılmaya da hazır olduğu o nazik anın metaforudur.
Hüseyin TURHAL