0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
79
Okunma

Hayatın demirini dişlerimle büktüm,
Rüzgâr yüzüme vurdu, ben yine yürüdüm.
Bir ömür geçti, yüreğimde izler,
Ama kimseye, hiç kimseye, boyun eğmedim.
Dağların sessizliğini dinledim bazen,
İçimde fırtınalar, dışımda sükûnet.
Beni yıkan olmadı, yakan çok oldu,
Ama küllerimden doğdum, her seferinde yeniden.
Bir aşk geldi, gözleri geceydi,
Gülüşü bir yemin gibi kutsaldı önce.
Sonra ihanetin eli dokundu alnıma,
Ben yine eğilmedim,
çünkü sevda bile eğdiremezdi beni kendimden.
Bir dost sırtımı döndü, bir kardeş taş attı,
Ben sadece sustum, sustukça büyüdüm.
Kalbim taştan değildi belki,
Ama kırıldıkça keskinleşti kenarları,
Ve keskinliğiyle korudu beni, dünyaya rağmen.
Yalnızlıkla tanıştım, adını öğrendim,
Bir masada iki gölgeydik — ben ve gölgem.
Sordu bana: “Neden hâlâ dimdik durursun?”
Dedim ki:
“Çünkü diz çöktüğüm an, ben olmam artık.”
Zaman bana sert vurdu,
Alnımda yılların izleri var.
Ama gururum bir sancak gibi dalgalanır hâlâ,
Rüzgâr ne yandan eserse essin,
Ben kendi yönümden şaşmam.
Geceleri yıldızlara baktım bazen,
Onlar da bilir, kimseye minnet etmedim.
Tanrı şahidimdir;
Ne aşka tapındım,
Ne güce boyun eğdim,
Ne de kaderin önünde diz çöktüm.
Çünkü ben öğrendim:
Bazen yenilmek değildir düşmek,
Yeniden kalkmamak, işte o yenilgidir.
Ve ben her düşüşümde kalktım,
Tozumu silkip devam ettim.
Yüzümdeki çizgiler, hikâyemin haritası;
Her biri bir savaş, her biri bir zafer.
Hayat beni dize getirmeye çalıştı,
Ama ben diz çökmeyi unuttum yıllar önce.
Ve şimdi, aynaya baktığımda görüyorum:
Ne yorgun bir adam,
Ne kırık bir kalp,
Sadece dik duran bir gölge var orada.
Eğer bir gün adımı sorarlarsa,
Desinler ki:
“O, hayatı boyunca kimseye boyun eğmedi.”