7
Yorum
25
Beğeni
5,0
Puan
221
Okunma
yalanım varsa kırılsın kalemim
ben seni…
ben seni kör bıçağın üstüne yürür gibi sevdim
…
mekanın sahibiydim
şık dururdu üstümde
raconun kadife ceketi
örümcek tuzaklarını anında sezer
zarif kahpeliklere güler geçerdim
ateşe sevdalı ateş böcekleri gibi
aşka sevdalıydım amma...
ürkerdim gazabından
aşkın bela sokaklarında tebdil-i kıyafet gezer
temkinle izlerdim aşkın seyrüseferini
sonra… çook sonra…
sen geldin
geldin ve çok güzeldin
bire kırk veren toprak gibi anaç
munis yağan yağmur gibi
bereketliydin
devrin afet-i devranlarına eyvallah etmeyen ben
el pençe divan durup
sana biat ettim
kafesin kapısı açık olsa bile kaçmayan kuşlar gibi
ne başka bir yere uçtum
ne de kimseyi aldım kafesimden içeri
bu şehir yakama yapışıp
hesap sorar gibi seni soruyor şimdi
nerede diyor
o dudağının kenarında ben olan
gökkuşağı saçlı o kız nee ree dee...
başımı önüme eğiyor
dut yemiş bülbül gibi suu suu yoo rumm
sustuğumu görünce
daha da hiddetlenip
bütün şehir koro halinde
püü diyorlar bana
püü seni adamlığına…
dilimin ucunda küfür gibi duran
ayrılık denen kelamı
kendime bile diyememişken
söyle…
onlara nasıl diyeyim
o cüzzamlı kelimeyi
herkesten önce
kendime nasıl anlatayım
ayrıldık desem…
aşka olan inancını kaybedecek şiirler
özne imgeye
satır heceye küsecek
belki de şairler
aşkı yazmayı bırakacak
ben susmalar ustasıyım sevgili
konuşursam...
türküler kendini Rakı’ya vuracak
5.0
100% (12)