4
Yorum
26
Beğeni
0,0
Puan
275
Okunma
ve elleriyle yüzleri
potinleri dahil tulumları talaş
içleri telaş içindeydi hep
hep bir şeylere yetişememe telaşına
kımıldayamanın pişmanlığına yoldaştılar
şarabın dayanılmaz
boş vermenin
eşsiz huzuruna varan çapulcuydular
onlar ki
doğdukları gün reşit
ömürleri başka ömürlere meze olanlardı
hep ayağı taşa takılan
hep yorgun olanlardı onlar
yaşamışlıklarının tek kanıtıydı yorgunlukları
babalarının alın teriyle abdest almışlardı doğar doğmaz
aynı bağlamanın tıngırtısıydı sanki dördü de
hep aynı tondaydı kahkahaları
ve denizin tuz
ve ahşabın talaş kokusu misk-i amberdi onlara
hep aynı yaştaydı
hep akrandı dördü
ne zaman doğmuşlarsa doğsunlar
kustukları kan kadardı
yaşları ve göz yaşları
sıdkından sıyrılmış amaçsızlığı vardı yazgılarının
ve
hiç ellerini tutmayan yazgı mahkumuydu her biri
boyunlarındaki muska olmasa vay hallerineydi
ondan bilirlerdi
talihlerinin sunduğu işi gücü
ekmeği ve şarabı
genelev sokağının genel geçer yolcusuydu çoğu
ve kapısından girince
muskayı boyundan çıkartıp cebe koyanlardı hepsi
akşam suları
usta paydos edip
sular durulunca kayıkhanede
açılır
elden ele dolaşırdı şarap şişeleri
mantara bağlanmıştı ya bir kere hayatları
gayrı
gâh oltadaki
gâh şişedeki mantara biat ederlerdi de
ne küresel ısınma
ne globalkrizizim politikaları
ne Kyoto protokolü
ne İstanbul sözleşmesi değildi umurlarında
bir tek çocuk ceset sevicilerine
bir de yaş maş
büyük küçük gözetmeyen ırz düşmanlarına söver
vatan hainlerini piç ilan ederlerdi
o saatten bu saate
yani dünya kuruldu kurulalı
ne değişmiştiki yaşanmış onca hayatta
çok da tındı yani
çok da tın
yeter ki şarap yumuşatsındı
yaralarının kabuğunu
onların bu daracık
onların bu sıkışık dünyalarında
filozoflar halt etmişti hayat görüşü bağlamında
bu dertler onların değildi sadece çünkü
evirip
çevirip
başa saranlarındı esas
esas dünya nimetlerini har vurup harman savuranların
emeği yok sayan
alın terini şerbet gibi içenlerin
dünya rezervlerini
kendi rezervuarlarından helaya akıtanlarındı bütün dertler
çünkü dünya biterse
dördü gibi avucunu yalardı onlar da
çok iyi biliyorlardı bunu
sırf bu yüzden çok da tındı çok da tın
düşmezdi dillerinden bu yüzden
ben değilim tek sebebi
anamdan babamdan yadigârdır hepsi teranesi
hayat bir yılan hikâyesiydi onlar için
için için de
bilmiyorlardı
ouroborosu misali
sırf kendini yenilemek için
başka hayatları yediğini hayatın
sonuçta herkes yemdi birer birer yenilen
ve bilmiyorlardı
ne kadar vazgeçerlerse geçsinler kendilerinden
ne kadar fedakarlık yaparlarsa yapsınlar
kimi patron kılığında çıkardı insan karşına
kimi ustabaşı
kimi yâr
kimi eş dost hısım akraba kılığında
ama önünde sonunda çıkardı karşına
timsah göz yaşıyla harcanmak
çok acısa da canları
buz kesen yaralar acımaz der
delikanlılığa konduramazlardı ağlamayı
buydu racon onların aleminde
bunu bilir bunu derlerdi
tek hayalleri vardı
sular durulunca kayıkhanede
akşam sularında açmaktı şarabı
bir de yaşanmamış
yaşanma ihtimali olmayan
ve fakat
içlerinde gizli saklı yaşanan
aşk maceralarının gerçekleşme olasılıkları
düşündükçe gizli saklı titrerdi kalpleri
gizli saklı titredi kalpleri de
ele vermezdi hiçbiri hayallerini
çünkü
yoktu oraların kitabında hayallere meyletmek
ne çok kan ağladılar gizli saklı
ne çok kan kustular içten içe de
ele vermediler hiç kendilerini
ki içtikçe şarapları
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma
söyleye söyleye
başkalarının isyanlarıyla oyalanırlardı
hep mapusluktu hayatları aslında da
ne kurşunları vardı ata ata
ne yolları vardı gide gide bitecek
ara sıra gittikleri cuma namazını
muskayı cebe koyup ayda yılda bir genel eve uğramalarını
bazı günler kahvede pişpirik oynamalarını
Ve fırın bakkal tekel bayii yolunu saymazsak
ev
kayıkhane
kayıkhane
evdi güzergahları
bir askerlik ayırdı onları ayrı ayrı
ki gittikleri yer
doğdukları yerden başka tek gördükleri memleketti
bir de beşincileri vardı Hasan
gidip de göğsünde namert bir delikle dönen
dönüp de dostluğu paramparça eden
bu yüzden de
fark etmezdi onlar için fevkaladenin fevki
umutlarında değildi çok uzun yaşamak
yaşamak ki hep hayatın kazandığı
yaşamak ki hep ölüm kalım savaşıydı sadece
bu savaş ki
taa en baştan pes ettikleri savaş
ne fark ederdi ha bir fazla ha bir eksik nefes
tıpkı Hasan gibi onlar da kaybedecekti sonuçta
geldikleri gibi çıplak gideceklerdi
ve işte sırf bu yüzden şarapla kısaltırlardı miadlarını
neticede
böyle gelmiş
böyle gitmişti hayat bir kere
neticede
anadan babadan yadigardı sefalet
ama mutluydu yine de her biri
ayak diremek yerine
ayak uyduruyorlardı dertlerinin ezgisine çünkü
bilmiyorlardı ki
hayat denilen
başkasına sunulanın
herkese de sunulduğuydu
...