9
Yorum
44
Beğeni
5,0
Puan
615
Okunma

ışıksız sokakların yoksul zihni
yıpranmış gülün yorgun avucuyla
gün sessizce geçiyor
vakte karışan alacada
dünyanın iki yüzü
dinliyorum uçurum kıyısıyla
yanık türkülerin yıldızlı evini
sonsuzluğun akşamüstüne konuk olan
yeryüzü ayakları
herkes kendi denizinde derinken
ve farkındayken yeşilin
bir çocuğun başında ağrıyor
harman çığlıklar...
sesi yükseliyor aynaların
bir yol usulca ağlıyor
sonra,
tereddütsüz geçtiğim şiirlerin bağında
bazı bazı üzümler
ayrılan kabukların
yüzü suya geçen bulutuyla dokunuyorum
her şeye
her şey geçiyor
uzunca tırnakların intihar geçidinden
gölgelerin mum kıvrılışı duvarlarda
birkaç damla düş ağrısı
ve kanayan şehir /
şehir gözlerimin rıhtımında
uzun uzun susma biçimi
ay ışığı,unuttuğum bir annenin ninnisi,
uykusuzluğumu sarıyor.
ırmağın akışı hüzün
toprağın ezberine yazılmış sabrım,
köklerimle tutuyorum kırık baharları.
yürüyor dünya
yaralı hikayelerin uyuyan sabahıyla
içim gürül gürül çeşme
dağ kokusu yalnızlığın.
Rüzgârın diline dolanmış dualar,
saatlerin ince kuşuyla kökler salınıyor
ki,
gövdelerin kuma uzanan sırtında
yaprak taneleri...
tutuşup birbirimize karıştığımız ıssızlıkta
zümrütten kaya hayat
geçerken atlar ayak izimden
zorla sevmeyi öğretemezsin
aklımı duvara asıp
gönlümle geziyorum rüzgârın soyut yollarında.
öyle ki,
bir papatyanın ıslığında diğer yüzü
sessizliğin ve olgun ışıkların
...
5.0
100% (9)