0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
169
Okunma

Kudüs’ü gördüm düşümde bir gece,
Gökyüzü yanık, yeryüzü secde…
Taşlar konuşuyordu, dillerinde dua,
Her taş bir yetimdi, her dua yara.
Mescid-i Aksa’nın gölgesinde ağlıyordu ezan,
Sanki minare değil, bir ana feryadıydı o an.
Kırık duvarlarına yaslanmıştı melekler,
Ve kan kokuyordu rüzgârın elleriyle gelenler.
Bir çocuk oturmuştu Hacer Kapısı’na,
Elinde sapan, gözünde veda…
“Bizi unuttular,” dedi sessizce,
“Ümmet uyurken, biz ölüme selam verdik gece gece…”
Zeytin ağaçları eğilmişti toprağa,
Şahitlik eder gibi her kurşuna, her dağılana.
Bir güvercin havalanmaya çalıştı,
Ama kanatlarında hicretin yorgunluğu vardı.
Kudüs’ü gördüm düşümde ey dost,
Ne bir bayram vardı ne bir dost.
Çocuklar oyun oynamıyordu artık,
Toprağın oyuncağıydı kurşun ve korku artık.
Sonra bir ışık indi gökten yere,
Bir nûr dolandı minberin çevresine.
“Diril ey ümmet,” dedi bir ses,
“Bu suskunluk yaktırır her nefesi, her nesli, her nefesten ötesi.”
Uyandım…
Ama o düş kaldı yüreğimde.
Kudüs, bir düş değilmiş meğer,
Gerçekmiş…
Ve hâlâ işgalde...
5.0
100% (4)