0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
85
Okunma
En yüksek binanın tepesindeyim,
ayaklarım boşluğa sarkmış,
altımda hayatın koşuşturması,
üstümde yıldızlarla bölüşülmemiş bir gece.
Karşımda İstanbul —
bir tarafı tarih, bir tarafı unutuş.
Boğaz, usul usul nefes alıyor
sanki o da benden bıkmış gibi,
sanki o da bir kadını susarak sevmiş gibi.
Köprü ışıkları göz kırpıyor uzaktan,
belki de "dön" diyor,
ya da sadece kendi yüküne yanıyor.
Ben dönmem,
çünkü kendime bile dönemiyorum artık.
Bir martı geçiyor başımın hizasından,
ne kadar özgür görünse de
onun da kanatlarında bir yorgunluk var.
Ben de öyleyim işte —
uçmamış bir kuş kadar yorgun,
ama hâlâ düşmemiş.
İstanbul…
Sana ne çok sığdım,
sokak aralarında kendimi aradım,
bir kahvede unutuldum,
bir vapurda hatırlandım.
Ama hiç sana ait olamadım.
Ben bir kadınım,
çok konuşan değil, çok duyan,
kalabalıklarda değil, kenarlarda var olan.
Bugün yüksekteyim,
çünkü en dipten geldim.
Ve bazen en çok
uçurumun kenarında hisseder insan kendini canlı.
Rüzgâr saçlarımı okşuyor usulca,
belki de "in" diyor,
belki de sadece "biraz daha kal."
Ben kalırım…
çünkü bazı geceler
yalnızlıkla konuşmak,
insanlarla konuşmaktan daha anlamlıdır.
---
5.0
100% (2)